Söndürülemeyecek Ateşlerde Bugün – H. Melis Yılmaz
Boğaziçi’de gösterilen direniş ve ülke çapında yaydığı dayanışma ateşi hepimize örnek olacak ve
umut verecek kadar değerli ve büyük. Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü’nün ve
genel olarak hem ülke hem ülke dışından kuirlerin, kadınların, öğrencilerin, akademisyenlerin,
avukatların ve daha rengarenk birçok insanın sesleri, aslında sadece Boğaziçi’ne atanan
LGBTİQA+fobik kayyuma karşı konuşmuyor; tüm problemlere ses çıkarıyor!
Üniversitelerimiz, AKP iktidarının kırmak istediği özgürlüğü, sansürlemeye çalıştığı
gökkuşağını, sessizleştirmek istediği trans ve cis kadınları, “terörist” sıfatına indirgemeye
çalıştığı Kürtleri, nefret ettiği insan hakları ve demokrasiyi ve genel olarak “kendisiden olmayan”
şeklinde etiketlediği “ötekileri” yok etme politikasına kurban verilmeye çalışılmakta. İktidara
geldiğinden beri Türkiye’de kolay olması, kabul görmesi, korunması ve el üstünde tutulması
gereken her şey zorlaştı ve yok sayıldı. Ben bunları, Boğaziçi’ndeki bir sanat eseri bahane
edilerek LGBTİQA+fobik tutumla, ifade ile yaşama özgürlüğünü hiçe sayarak tutuklanan iki
kıymetli arkadaşımızın “bundan sonrası sizde” sözleri sonrası yazıyorum. Merak etmesinler,
bundan sonrası bizde.
Fobik kayyumlar, bakanlar, siyasetçiler; eril zihniyetin kuyularına batmışlar, kapitalizm içinde
onursuzlaşanlar, siyasal İslamcılar, sömürgeciler, sansürcüler, eril şiddet failleri… Hepsi gidecek,
çünkü güçle bastıklarını iddia ettikleri ataerkil zemin her gün, her saat ayaklarının altından kayıp
gidiyor; çok sevdikleri koltukları her sözleriyle daha da kirlenip batıyor.
Üniversitelerimiz asla kayyumların olamaz, üniversiteler laikliğin, özgürlüğün, eşitliğin, bilimin
ve demokrasinin kolonları olarak her zaman haklı öğrencilerin ve akademisyenlerin kalacak,
bunu çok büyük rahatlıkla söylüyorum, çünkü her gün Boğaziçi öğrencileri ve akademisyenleri,
kuir ve kadın örgütleri direniyor, ben direniyorum. Kayyum Melih Bulu atandığından beri şahsen
ben, direnişin gücüyle yanıp tutuşuyorum, kimse beni söndürmesin!
Türkiye’de devrimin adımları her saat atılıyor. İşsizliğe mahkum edilen tarım işçileri,
kriminalleştiren seks işçileri, belirsiz gelecek dışında başka söz verilmeyen üniversite mezunları,
ses olmaya çalışan oyuncular, intihar ile hayat arasında gidip gelen müzisyenler,
marjinelleştirilen sanatçılar ve gazeteciler, susturulan hayvan hakları aktivistleri, başkalaştırılan
etnik gruplar… Hepsinin, herkesin sesi Boğaziçi direnişinde duyuluyor, herkesin varlığı
hissediliyor. AKP belki Gezi’den beri böyle korkmamıştı, ama korkmakta çok haklı. Bugün erken
seçim sözünden bile ödü kopan, İstanbul Sözleşmesi düşmanlığı ve din sömürüsü arkasına
saklanıp kendi failliğini haklı çıkarmaya çalışan iktidar, asla kazanamayacak, çünkü çok renkli,
çok sesli dayanışmamızın yarattığı ateşten geriye kalacak olan sadece külleri.
Kısacası, onlardan geriye hiçbir şey kalmayacak, ama bizim renklerimiz her zaman burada
olacak! Yaşasın Boğaziçi direnişi!