İSİMSİZ- Damla Kenanoğlu ( İnsaniye Dergisi*)
Botun sahibiyle tanıştığımızdan beri hepimizin başka bir adı var: “Nafar.” Aslında isimsiz olan demek. Bir sayı, bir numara. Botun sahibi isimlerimizle pek ilgilenmiyor ne de olsa.
“Bu kimlik sahte. Üzgünüm, uçağa binemezsiniz.”
“Gerçekten üzgün müsün? Çünkü bu uçak son şansım. Eğer gerçekten üzgünsen bana izin vermelisin.”
Sert bir dürtmeyle uyandım. Yolculuk vakti. Bundan iki gün önce sahte kimliklerle uçağa binip Avrupa’ya gitmeye çalıştık. Bu şekilde gidenler olduğunu duymuştuk ancak şans her zaman senden yana olmuyor. İki gündür rüyamda görevliye “Gerçekten üzgün müsün?” diye soruyorum. Gerçekten üzgün olduğunu ve beni o uçağa alacağını hayal etmeden duramıyorum sanırım. Ama almadı. Ve işte şimdi gece karanlığında, tir tir titreyerek denizin kenarına gidiyoruz. Adım… Adım Göçmen benim. Önceden gerçek bir adım, gerçek bir kimliğim vardı. Bir mesleğim, sevgilim, ailem, arkadaşlarım.. Evimden ayrılmayı kesinlikle kabul etmemiştim. En yakın arkadaşım da ailem gibi bir bombardımanda ölünce kaçtım. Bir tercih değildi bu. Söylesene;kim tercih eder evini, yurdunu bırakıp bir kimliksiz olmayı?Çevremdeki herkesin öldüğünü gördüm. Cesetin, kanın kokusunu bilir misin? Savaşın kokusudur bu. Ölümün çok güçlü bir kokusu vardır ve ben onu her an duyuyorum hala.
Eğer bu deniz kenarındaki küçük kente gelirseniz gözünüze çarpan ilk şey her yerde satılan can yelekleri olacak. Ben ve birlikte olduğum 30 kişilik gruptaki herkeste de var bunlardan. Bir sırt çantası ve can yeleği. Tüm servetim bu. Göç etmek zorunda kalmış kız kardeşlerim bir mal gibi alınıp satılıyor, biliyorum. Birçoğu tecavüze uğradı, birden bire nereden geldiğini anlayamadıkları bebekleri oldu kucaklarında. En azından henüz bunları yaşamadığım için mutlu mu olmalıyım? Bir fark göremiyorum bombaların altında can veren arkadaşımla sokakta öldürülen ‘buralı’ kadınlar arasında. Düşünmeden duramıyorum, ismi olan kadınlarla olmayanlar gerçekten farklı mı? Kötü bakışlara, sözlere alıştım sayılır ancak bilmiyorum, tecavüze uğrayan kadınların milleti var mı? Benzer şeyler yaşadık hepimiz mutlaka, benzer yollardan geçtik. Bunu biliyorum çünkü gördüm. Ben bir bankta uyurken üstümü örten kadını, el sallayan çocuğu gördüm.hiç tanımadıkları birinden şiddet gören kadınlar gördüm, gerçek kimlikleri de vardı üstelik. Bu yüzden aksini düşünemem. Savaşın, şiddetin sınırı varmış gibi yapamam.
Ulaşmayı pek de iple çekmediğim botu gördüm kayaların arasından. Deniz karanlık. Deniz büyük. Karşıda küçücük ışıklar görünüyor. Eğer onlara ulaşırsak.. Bilmiyorum ne olacağını. Ama iyi şeyler umut etmekten başka şansım var mı? Botun sahibiyle tanıştığımızdan beri hepimizin başka bir adı var: “Nafar.” Aslında isimsiz olan demek. Bir sayı, bir numara. Botun sahibi isimlerimizle pek ilgilenmiyor ne de olsa. O yalnızca parasını alıp “geçebilecek miyiz” sorularını duymamış gibi yapıyor. Ölmemek için ölüme gidiyor gibi hissediyorum bazen. Yeniden insan olmak amacıyla, alnımıza başka isimler kazımak için belki biniyoruz sırayla bota. Bebekler var daha kundakta ve çocuklar uykulu, anlamaz ama yine de korkmuş. Bota binen bir tanesi el salladı bana, çocuklar hep el sallar galiba. Deniz karanlık. Deniz büyük. Bizse küçücük bir botta elli kişiyiz. Sert bir dürtmeyle uyanmak istiyorum şimdi de. Ailemin yanında, evimde. Sahi, ben uyanabilecek miyim yine?