“Hayır! Kabul etmiyorum kalıpları” – Başak Yılmaz
“Evde kal” sürecinde hepimizin düşünmek için bolca vakti var. Gerçi biz her zaman düşünceli kadınlarız. Aslında en normal durumlarda bile fazladan düşünmek zorunda kalanlarız biz. Bu nasıl bu kadar etkili bir biçimde empoze edildi, inanamıyorum. Sanki her tavrımız belirlenmiş, bizim için en basit durumlarda bile kalıplar hazırlanmış. Biz de hayatımız boyunca o kalıplara sığmak için çabalayacağız(!). Mesela oturma şeklimiz belirlenmiş biliyor muydunuz bunu? Hep “kız gibi” tabirini duyduk, ben ek olarak “erkek gibi oturma düzgün otur” lafını da çok duydum, sadece rahat oturduğum vaziyetlerde. Özellikle akraba ortamlarında fark ettiğim şudur; kadınlar neredeyse iki büklüm otururken erkekler vücudunu yayıp gayet de çirkin bir pozisyonda oturabiliyor. İşin üzücü yanı bazı kadınlar bunu sorgulamıyor bile, onlar da böyle olması gerektiğini savunuyor. Çünkü 40 yaşındaki bir kadın 40 yıl boyunca buna şahit oldu, bu muameleyi gördü. Hatta sorgulamayı öğrenmesin diye eğitimi bile engellendi belki. Eğitim derken aslında onun eğitim yoluyla dış dünyaya erişmesi istenmez çünkü o yolda karşılaşacağı insanlar, olaylar sayesinde (hatta belki kız kardeşleri sayesindeJ) sorgulamayı öğrenmesinden korkarlar. Güçlenmesini istemezler. İşte bu bize nasıl dayatıldığını gösteriyor. Bir diğer örnek de, benim akşam 8’de eve geldiğimde psikolojik baskı görüyor olmam fakat erkek kardeşimin aynı saatte dışarı çıkabilmesi. Bu durum konuşulmaz ancak çok güçlü bir mesajı ima eder: O saatte başıma kötü bir olay gelse suç bende olacak, benim o saatte dışarıda olmam suç olarak görülecek; bunu önlemek içinse bizim için saatlerimiz belirlenmiş. Bizden beklenen ise bu kuralları hiç konuşmadan, sorgulamadan uygulamaktır. Eğer bunu fark edemeseydim, aşmasaydım ömrümü boşa harcamış olacaktım. Hayır, kabul etmiyorum kalıpları! Başkalarının belirlediği yollarda ilerlemek istemiyorum. Kendime ait olmayan fikirlerin sorumluluğunu almayacağım. Yanlış bile olsa sadece kendi tercihlerimle var olmak istiyorum. Kendi sınırlarımı da kendim belirlerim ve herkes buna saygı duymak zorundadır.
“Peki, ben bunu nasıl fark ettim? Ben bu zihniyetim hâkim olduğu ortamlarda durmak istemiyormuşum meğer.”
Peki, ben bunu nasıl fark ettim? Aslında sınırları fark etmemek mümkün değildi çünkü bir türlü sığamıyordum o kalıplara. Girdiğim çoğu ortamda nasıl rahatsız oluyordum, anlatamam ama kadınlar anlar. Bir süre sınava hazırlanmak amacıyla kendimi izole ettim ve çok huzurlu olduğumu gördüm. Artık bana neden odanda takılıyorsun gibi yalnızlığı seçmemi sorgulayan tarzda sorular sorulunca insanları “dersler” diyerek geçiştirirken ben de sordum kendime. Ben bu zihniyetin hâkim olduğu yerde durmak istemiyormuşum meğer. İstemediğim bir kılıfa bürünmek resmen bir zulümmüş. Ve asla söylemeden geçemeyeceğim kitaplar… Kitaplar beni o kadar yakınlaştırdı ki kendime. Bir kadın olarak kendi değerimi anladım ve değersizleştirmeye karşı mücadelem olacağına karar verdim.
Aslına bakarsak ben henüz yolun başında, hayatını güzel anılarla doldurmak isteyen herhangi bir insanım. Fakat çoğu insan bana baktığında sınırlar görüyor. Ne önemi var ki? Belki sadece canım istediği içindir.
Evet, bana baktığınızda sınırlar görebilirsiniz. O halde sınırları siz aşmalısınız çünkü ben “sırf içimden geldiği gibi davranıyorum” diye sınırlar oluşturan kişi değilim.
Hayatım boyunca bana biçilen sınırlarla mücadele etmek zorunda kalmak istemiyorum. Ben kendim olarak kendi seçimlerimle var olmak istiyorum. Bir kadın olarak bize belirlenmiş kalıpların dışında, özgürce…
* Bu yazı Feminist Fanzin için yazılmıştır.