FEMİNİST MÜCADELEMDE DUYGULARDA KAYBOLMAK: DUYGUMUN RENGİ MOR-Ceyda Gümüş
Bir yerde kaybolma fikrini duyduğumda bana uzak olmayan bir eylem olduğunu biliyordum. Hikayem feminist
yaşam mücadelesine dahil olmam ve toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini, içinde bulunduğumuz ataerkil yapıyı,
kadına yönelik şiddeti, insanların cinsel kimlik ve yönelimlerine yapılan ayrımcılığı, LGBTİ+’ların yaşadığı sorunları
fark etmemle başladı.
İnsanlar feminizmi duyduklarında erkekler gibi olmak isteyen bir grup öfkeli kadın olarak görüyorlar. Feminizmin
haklarla, kadınların eşit haklar elde etmesiyle ilgili olduğunu düşünmüyorlar. ‘’Feminizm cinsiyetçiliği, cinsiyetçi
sömürüyü ve baskıyı sona erdirmeyi amaçlayan bir harekettir’’. Sorunun aslında cinsiyetçi düşünce ve
hareketlerin tüm şekillerinde olduğuna, cinsiyetçilik yapan kişinin erkek, kadın, yetişkin ya da çocuk olmasının
bir şey fark ettirmediğini anlamak gerekiyor.
Cinsiyet eşitliğinin anlaşılmadığı ve olmadığı bir toplumda kadın olarak yolda yürürken hızlı ve kapanık yürümem,
kendimi güvensiz hissetmem, endişeli, sinirli veya korkak bir kadın olmam, metrobüste bacaklarım açık ya da
kapalı oturmam, cinsiyet eşitsizliğinin duygularıma ve bedenime yansımış halidir.
Artık kayboluşlarımın içimi ürpertmesini istemiyorum. Arkamdaki kim, yalnız gelmemeli miydim, acaba o yoldan
gitmesem daha mı iyi olurdu gibi soruların içerisinde boğulmamak istiyorum. Keşke o saatte gitmeseydi, keşke
onu giymeseydi, ya da keşke konum atsaydı ve benzeri içi boş varsayımların daha fazla var olmasını
istemiyorum. Kaygılarımdan arınmak istiyorum. İçimin bu sebeplerden ötürü ürpermediği, içimden geldiği gibi ,
bana ait olan her şeyi özgürce yaşadığım bir hayat istiyorum. Benimle benzer duyguları yüreğinde hisseden sayısız
kadın olduğuna eminim. Tıpkı bunu hiçbir şüphe olmaksızın hak ettiğimize inandığım gibi. Biz birlikte güçlüyüz.
Yaşasın Kadın Dayanışmamız!
Sürekli içinde olduğum feminist mücadelem ve duygularımda kaybolduğum gün;
20 Mart 2021
Kadını şiddete maruz kalmaktan, cinsel yönelimi, cinsiyet kimliği nedeniyle ayrımcılığa uğrayanları ve insan
haklarını koruyan İstanbul Sözleşmesinin 20 Mart’ta bir gece kararı ile feshedilmesi demek bütün diğer kanunların
ve uluslararası sözleşmelerin güvencelerinin yerle bir edilmesi, yakın tehdit altında olması demekti.
Cumhurbaşkanlığı’nın ‘’Sözleşmeyi kaldırdık eşcinselliği normalleştiriyordu’’ söylemi, gerçekliği yansıtmayan
bilgiler ile Sözleşme üzerinden LGBTİ+’lara saldırıyorlardı. Eşcinsellik zaten normal normalleştirilmeye ihtiyacı yok.
Sözleşmede bulunan ‘cinsel yönelimi nedeniyle şiddet görenlerin korunmasına’ dair maddeyi nasıl uygulayabilirizi
tartışmak yerine daha kötü bir hale gelmiş olduk. Eğer bir amaç varsa Kadın hareketini bu yollarla bölmeye
çalışmaktır. Bu kararı kabul etmiyoruz Feminist mücadelemiz LGBTİ+’lar ile devam edecek. Biz yalnız değiliz yanlış
da değiliz. Birbirimizi korumaya devam edeceğiz. Sosyal medyadan #İstanbulSözleşmesiYaşatır diyerek sosyal
hayatlarımızı ve haklarımızı savunmaya başladık.
Cinsiyetçi siyasete karşı öfkeli, kinli olmam bu yaşadığım duygular benim feminist eylem yapmamı sağlıyor. Ben
de pankartımı hazırladım ve kadın+lar ile Kadıköy İskele ’de hakkımızı savunmak için buluştuk. Yüzlerce kadın
‘’Kararı Geri Çek Sözleşmeyi Uygula’’ “İstanbul Sözleşmesi yaşatır”, “6284’ü uygula”, “Haklarımızdan ve
canımızdan vazgeçmiyoruz”, “Kadınız, öfkeliyiz, peşinizdeyiz”, “İstanbul Sözleşmesi bizimdir”, “Cumhurbaşkanı
dahil hiç kimse anayasanın üstünde değildir” ve “Sözleşmeden çıkma kararı iptal edilsin” dövizleri taşıyan
kadınlar, eylem boyunca “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz”, “İstanbul Sözleşmesinden
vazgeçmiyoruz” diye haykırdı. Orda bulunduğumda hissettiğim tıpkı 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşünde
hissettiğim gibi umut oldu. Aslında ben yüzlerce kadının arasında en çok bu duygumda kayboluyorum. Birlik ve
mücadelemizdeki kayboluşum, umudum hiç bitmesin. Yaşasın Feminist Mücadelemiz!