8 Mart’ın Düşündürdükleri – Beyzanur Hasimoğlu
Sokakta olmak galibiyettir.
Üniversiteye başladığım ilk yıldan beri sokakta bir mücadele veriyorum. Gerek kadın olarak gerek öğrenci olarak ya da sadece bu ülkenin bir vatandaşı olarak, olaylar karşısında tepkimi, düşüncelerimi haykırıyorum ve safımı belli ediyorum. Sanırım onurlu bir yaşam mücadelesi vermek istiyorsak mutlaka bir tarafımız olmalı. Ben bulunduğum yere bakınca şunu söyleyebilirim ki vicdanlı insanlar için bizim ülkemizde tarafını seçmenin çok da düşünülecek bir yanı yok. Ya doğadan yanasındır ya da doğayı katledenlerden yana. Ya mağdur bir kadının yanındasındır ya da onu mağdur edenlerin yanında. Ya hakkı yenmiş bir emekçiyle omuz omuzasındır ya da haram yiyenlerle kol kola…
Ben her zaman güçlüye ve çoğunluğa karşı aslında daha güçlü olan ama azınlıkta olanların yanında oldum.
Bu azınlığı daha güçlü yapanın ise haklılık olduğunu gördüm.
Ancak haklıysan mücadele edecek gücü bulabilirsin, bunu öğrendim.
Sokakta kaç kişi olduğumuzun bir anlamı olmadığını, önemli olanın tek başımıza bile olsak sokakta var olup olamadığımız olduğunu öğrendim.
Tepkini ortaya koymanın nasıl özgürleştirdiğini öğrendim.
İnsanlarda bir farkındalık yaratabilmenin paylaşımların en güzeli olduğunu gördüm.
Sokakta verilen mücadelelerin sonunda kazanılan hiçbir şey yokmuş gibi algılanır genelde. Hâlbuki sokakta olmak başlı başına kazanmaktır bence. Bu düzene, bu sisteme karşı sokakta başkaldırabilmek hiç azımsanmayacak bir galibiyettir. İnsanların tepkileri de hep bu taraftan gelir. “Yürüdünüz de ne oldu?” “Ne değişti?” “Ne kazandınız?” İşte bu sorular bir kere sokağa çıkan insan için artık soru olmaktan çıkar. Çünkü bütün bu soruların cevapları sokakta…
Kimliksizleşmek.
İçinde bulunduğumuz bu süreçte baskılar bizi öyle pasivize etti ki birçoğumuz fark edemesek de kimliksizleştik. Birilerinin izin verdiği kadar konuşabilir, onların istediği kadar düşünebilir, onlara zarar vermeyecek kadar sorgulayabilir olduk. Değerlerimizi, inandıklarımızı, düşündüklerimizi ya gizledik ya da büsbütün kaybettik. Bu yüzden sokakta olmak aynı zamanda kimliğimizi kaybetmemek adına bir mücadeledir.
Ve kimliğini kaybetmek istemeyen kadınlar olarak bu 8 Mart’ta yine sokaktaydık…
Sayıların önemsiz olduğundan bahsederek başladım bu yazıya. Tek başına olmanın, birkaç kişi olmanın hatta bazen “birkaç çapulcu” olmanın motivasyonumuzu düşürmesine izin vermesek de kalabalıkların bizi daha çok güçlendirdiğini inkâr edemeyiz. İşte bu 8 Mart’ta inkâr edemeyeceğimiz bir coşkuya sebep olan, güçlendiren, umutlandıran bir kalabalık vardı. Öyle güzel renkler bir aradaydı ki sanırım ilk defa yürürken bu kadar çok şey düşündüm, sanırım uzun zamandır ilk defa bu kadar umut veren düşünceler hücum etti zihnime. Sloganlarımızı haykırırken belki de bu yazının birçoğunu yazdım kalbimle.
Yaşasın kadınların direnişi!
Yanımda 50 yaşlarında bir teyze. Elinde dövizi: “Bijî berxwedana jinan!” Yani “Yaşasın kadınların direnişi!” Beni görünce gülümseyerek “Hoş geldin” dedi. Kısa bir süre sonra “Hepimiz aynı şey için buradayız, değil mi?” diyerek elimi tuttu. Ben sadece evet diyebildim. Ama mutlaka gözlerimden söylemek istediğim daha çok şey olduğunu anlamıştır.
“Hepimiz aynı şey için buradayız, değil mi?”
Bu bir soru değil aslında. Bütün insanlığa bir cevap. Değiştiğimiz, dönüştüğümüz, ötekileştiğimiz ve çekinmeden ötekileştirdiğimiz, düşman edildiğimiz bu topraklarda, kardeşçe yaşamayı unutmuş bizlere, bir şeyleri hatırlatmak umuduyla SORULMUŞ NET BİR CEVAP.
Biz insanlar, biz kadınlar aynı şeyi umut ediyoruz. Aynı şeylerin hayalini kuruyoruz.
Aynı şeylere hasret bırakıldık. Aynı şeyleri kazanmak için mücadele ediyoruz.
Her fırsatta özgürlük, eşitlik diye haykırıyoruz meydanlarda. Sloganlarımızın çoğu bir gün eşitliğin sağlanacağı umudunu taşıyor, özgürlük vaat ediyor. Bu yüzden sloganın Kürtçe olanını daha çok benimsiyor, daha bir bağrıma basıyorum. Özgürlükten ve eşitlikten bahsederken Kürtçe kullanmak çok manidar geliyor bana.
Ve biliyorum ki ancak hepimiz aynı haklara sahip olduğumuzda tam anlamıyla özgür ve huzurlu olacağız. Bunu görmemiz yıllardır birileri tarafından sistematik şekilde engellendiği için de bugün bu haldeyiz. Ötekiyiz, farklıyız. Güya hepimiz çok vatanseveriz, kardeşiz ama sadece kendi diliyle konuşmak isteyen insanımızı terörist ilan etmekten çekinmeyiz. Bazen sadece başörtüsü taktığımız için bilmem ne partisindeniz, bazen kıyafetimiz onaylanmadığı için artık sadece bir cesediz. Ama hiçbir zaman sadece insan değiliz, olamıyoruz bu topraklarda. Hâlbuki “Hepimiz aynı şey için buradayız, değil mi?”. Sadece insanca ve kardeşçe yaşamak için. Bunu da ancak bizi sınıflandıranlara karşı yan yana gelerek, kol kola girerek kazanabiliriz.
Biz kadınlar olarak barışı kazanmakta, kardeşliği sağlamakta ısrarcıyız.
Kadın mücadelesinden bahsederken aynı zamanda sınıflardan, sınırlardan, yasaklardan, halklardan, dillerden, zulümden bahsetmek yani hayattan, dünyadan, ülkemizden ve ülkemizin gerçeklerinden bahsetmek kaçınılmazdır. Yani kadın mücadelesi aslında bütün insanlığın mücadelesidir.
İşte bu yüzden bir kez daha yürekten söylüyorum: Bijî berxwedana jinan!
Halkların barıştığı, kadınların yaşadığı bir dünya umuduyla…