3 Oda Bir Atölye – Zelal Baydemir
Birbirimize omuz olabilmenin evdeki babaya, yurttakimüdüre, üniversitedeki rektöre, memleketin yöneticilerine, eskisi yenisi fark etmeksizin sevgiliye güçlü bir cevabın verilebilmesi için gerekli olduğunu deneyimlemiş olduk
Genç kadınların en çok maruz kaldığı şiddet türü olan flört şiddetine farkındalık yaratabilmek için kadın yurtlarında flört şiddeti atölyelerinde bir araya geldik. Ortak sorunlarımıza beraber çözüm üretebilme ihtiyacımızın bir kez daha farkına vardığımız atölyelerde yurtlardaki dayanışmanın gücüyle tanıştık. Aslında gücümüzün ve bir araya gelişimizin eşsiz bir fırsata çevrilebileceğini keşfetmekle beraber hayatlarımızın kenar notuna büyük harflerle yazacağımız bir deneyimin ayak sesleri olduğunun belki de farkında değildik.
Nasıl bir araya geldik?
Bir şeyler eksikti… Biz üniversiteli kadınların yaşam alanı olan ve sınırsız paylaşım olanaklarını içinde barındıran yurtta bir şeyler eksikti. Bu eksiklik ne daha az anlaşmaktan ne de daha az dertleşmektendi. Bizlerin sohbetlerinde apaçık dile getirmeye belki de karın ağrılarımızı dökmeye ihtiyacımız vardı. İşte bu ihtiyacın birçok kadın için can yakıcı olan flört şiddeti atölyesi ile karşılanabileceğini öğrenmiş olduk o günlerde. Kadınlar ile atölye tarihinden bir hafta önce afişlerimizle duyuru yapıp irtibata geçebilecekleri bir telefon numarası sağladık. Atölyeden bir gün önce de ulaşamama ihtimalimiz olan kadınlara ulaşmak için yurttaki odaları tek tek dolaşıp tüm kadınları davet ettik. Böylelikle yurttaki arkadaşlarımızla birebir tanışmış olduk. Atölye günü ise vize haftası olmasına rağmen sağlanan katılım kadın bilincinin/deneyiminin (yine) somut bir göstergesi oldu.
Atölye nasıl geçti?
Hiç olmadığı kadar samimi hiç olmadığı kadar içten ve hiç olmadığı kadar güçlendiren bir sohbetin, birlikteliğin ilk adımı gibi desek doğru olur sanırım… Atölyeye başlangıçta flört şiddeti nedir başlığı altında kısa bir sunum gerçekleştirdik. Daha sonra güven oyunları oynayıp testler çözüp kısa filmler izleyerek hem eğlenceli hem verimli saatler geçirdik. Belki de adını koymaktan kaçtığımız ya da adını koyamadığımız tüm her şeyi uzun uzun tartışıp beraber çözümler ürettik. Çözümlerin ilk kriteri “kadın kadını dinler kadın kadını anlar” olmuş oldu. Sanırım bu kriterdi bizi birbirimize yakınlaştıran, kızkardeşlik duygusunu kazandıran. Atölye sona erdiğinde ise birbirimizle daha önce selamlaşmış üniversiteli kadınlar ya da aynı odayı aynı yaşam alanını paylaşmış üniversiteli kadınlar olmak dışında anlamlar yükledik birbirimize. Ve bir ses yükseldi: Eşitlik yoksa aşk da yok!
Atölye sonrası nasıl ilerledi?
Flört şiddeti atölyesinden sonra üniversite ve yurt sorunlarını da ele aldığımız tartışmalarla yurdumuzda ‘kadın ağı’ oluşmuş oldu. Arkadaşlıklarımız yurt sınırları içinde de kalmadı. Eril zihniyete karşı kampüste,25 Kasım’da sokakta, direnen işçilerin yanlarında birliktelikler kurduk. Belki de kadın hareketi için küçük ama biz yurtta yaşamını sürdüren üniversiteli kadınlar için büyük bir adımdı bu süreç. Yurdumuzda oluşan bu ambiyansın devamlı hale gelebilmesi için kitap okuma saatleri ve film izleme günleri belirleyip çağımız sorunlarını tartıştık. Arkadaşlarımız kadın hareketine duydukları ilgi ve üniversiteli olmanın taşıdığı sorumlulukla gericiliğe, baskılara ve cinsiyetçiliğe karşı mücadelenin zeminlerini tartışmalarımızla hep ileriye taşımaya çalıştık.
Sahi bir deneyim miydi bu?
Elbette… Her kadının ayrı bir direniş öyküsü var; ama her kadının. Bunu kadınların anlatma fırsatı ya da dinleme fırsatı olmamış olsa bile bu direniş öykülerinin varlığına olan inanç mücadelemizin direnç kaynağı olabiliyormuş. Hatta karda, kışta, kıyamette bir arada olmanın gerçekliği amfide, yurtta, sokakta bir arada olmanın gerçekliğiymiş aslında. Yani birbirimize omuz olabilmenin evdeki babaya, yurttaki müdüre, üniversitedeki rektöre, memleketin yöneticilerine, eskisi yenisi fark etmeksizin sevgiliye güçlü bir cevabın verilebilmesi için gerekli olduğunu deneyimlemiş olduk. Kadınlar birlikte güçlü.