Gerçekten de etrafımız sarılı ama asla teslim olmayalım! – Başak Yılmaz
Kadına yapılan her türlü şiddeti önlemek ve kadın erkek eşitliği ilkesinin uygulanması için gerekli politikaları yürütmekle görevli devletin, geçmişten bugüne bu alanda yaptığı en iyi tavrı, şiddeti “kınamak” olmakla beraber şimdilerde mahkemelerde indirim almak için zırvalayan katillerin ifadelerinin kaynağı ve gür sesinin/ yüzsüzlüğünün sebebi.
Şimdilerde devletin tavrı mahkemelerde indirim için zırvalayan katillerin ifade kaynağı
Bugünlerde yoğun bir mücadele içindeyiz: Haklarımız için mücadele ediyoruz ama maalesef zaten sahip olduğumuz haklar için mücadele ediyoruz. Bizim olanı almaya çalışıyoruz. Büyük mücadelelerle elde ettiğimiz kazanımlarımız resmen saldırı altında. Bunu engellemesi gereken yargı, hakkını arayan kadınları yargılıyor, tecavüzcüler, katiller serbest dolanırken; polis dayanışan kadınları engellemeye çalışıyor, devlet koruyor; sadece polislerini ve erkeği koruyor. Hatta polis-devlet bir olmuş mücadele ettiğimiz ataerkil zihniyetin sürdürülmesine yol açıyor böylelikle.
İstanbul Sözleşmesini tartışmaya açmak dahi sözleşmeyi itibarsızlaştırmaya yönelik bir harekettir. Hukukumuzda tartışmaya yer olmayacak biçimde “kanun hükmünde” olan İstanbul Sözleşmesi maddelerinin oylamaya açılması gibi bir durum söz konusu bile olmamalıyken 2020 yılında tartışılması gereken konu sözleşmenin “neden uygulanmadığıdır.” Kadın cinayetleri şu an dünyanın birçok yerinde bir sorun halinde, burada önemli olan hükümetlerin bu konudaki tavrıdır. Asıl görülmesi gereken şey de sözleşmedeki ‘’toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim’’ kavramlarının “altındaki dış güçler saldırıları, sinsi ideolojileri” gibi komik ifadeler değil resmen kadının bağımsız varlığına düşman kitlelerin toplumda devlet eliyle oluşturulduğudur. İstanbul Sözleşmesiʼne göre kadını ezen gelenek-görenek, adet, ideoloji her ne varsa; kaynağı milletmiş ,dinmiş, kültürmüş fark etmeden müdahale edilmeyi gerektiriyor. Kadına yapılan her türlü şiddeti önlemek ve kadın erkek eşitliği ilkesinin uygulanması için gerekli politikaları yürütmekle görevli devletin, geçmişten bugüne bu alanda yaptığı en iyi tavrı, şiddeti “kınamak” olmakla beraber şimdilerde mahkemelerde indirim almak için zırvalayan katillerin ifadelerinin kaynağı ve gür sesinin/ yüzsüzlüğünün sebebi.
Peki son zamanlarda kadın cinayetlerinde, güce, paraya tapan mafya kılıklı sanıkların arkasını özellikle iktidara yaslamasının , ve rahatlığının sebebi nedir? Bu da bu konuda iktidarın tavrının toplumda ne yönde etkili olduğunu göstermiyor mu?
“ kendi zihniyetlerine hizmet edecek kadınlar yetiştirmek ve tahakküme müsait bir alan yaratmak hedefiyle”
Hükümetin kadınların karşılaştığı her ayrımcılığa karşı önleyici politikalar geliştirmeye; kamusal alanda var olmalarının önündeki engelleri ve ataerkil alışkanlıkları ortadan kaldırmaya yönelik politikalar geliştirme yükümlülüğüne tabi olmasına rağmen, “tahakküme müsait bir alan yaratmak ve kendi zihniyetlerine hizmet edecek kadınlar yetiştirmek hedefiyle” Japonyaʼdan alınan kadın üniversiteleri fikrini, üstelik oradaki kadınların da tavsiye etmemesine rağmen uygulamaya çalışmak sizce toplumda, halkın zihninde kadın erkek eşitliği yönünde nasıl bir yansıma oluşturur? Bu tavırdan “pembe otobüs” muhabbetini hatırlayan bizler kadın üniversitelerine de elbette ‘’hayır ‘’ diyoruz. Bu şekilde kadınların eğitimi üzerinde egemen olmaya çalışılıyor; kim bilir kadınları hangi derslerden mahrum bırakıp yerine nelerin öğretilmesi planlanıyor… Patriarkanın silahı olan aileler ile genç kadınlar arasında bu üniversitelerin tercihi konusunda çatışmalar oluşacağını çok iyi biliyorlar. Kadınları günlük hayattan kısıtlamaya, hapsetmeye çalışıyorlar. Biz de bu tavrı geçmişte taciz olaylarına karşı üretilen ‘’pembe otobüs’’ politikasından tanıyoruz ve şaşırmıyoruz çünkü bu tam da erkek egemen iktidarın yapabileceği bir uygulama. Bunun altında da istismar olaylarından erkeği sorumlu tutmayan bir zihniyet olduğunu biliyoruz.
Öldürülen kadınlardan geriye mahkemelerde adalet mücadelesini sürdüren, sokaklarda hesap soran feminist yoldaşları kalıyor
Adım adım ve hatta gitgide büyüyen adımlarla biz kadınların hayallerini, yaşamlarını çalıyorlar. Bunun yanında çok acıdır ki; ülkeye baktığımızda sanki bir savaştaymışçasına öldürülen kadınların acısının yanında bir de hukuk mücadelesi verirken acı/öfke karışık bir duyguyla baş etmeye çalışıyoruz. Öldürülen kadınlardan geriye mahkemelerde, mücadelesini devralan feminist yoldaşları kalıyor. Yargının eril dili, sanıkların hadsiz ifadeleri, mide bulandıran indirim çabalarıyla mücadele ediyoruz. Saraydan nasıl görünüyor bilmem ama adliyeler, sokaklar adalet dendiğinde içi öfke ve güvensizlik gibi hislerle dolan insanlarla dolu.
Sevgili Kadınlar! Gerçekten de etrafımız sarılı ama asla teslim olmayalım!
Biz kadınların yaşama hakkına gasp ediliyor Türkiyeʼde. Ya öldürülüyoruz ya da insanları neredeyse intihar etmeye mahkum eden bir sistemin içinde debeleniyoruz. Yönümüzü nereye dönsek sesini duyurmaya çalışan insanlarla dolu. Hangisinin neresinden tutacağımızı şaşırmış vaziyette mücadelemizin peşinden koşturuyoruz. Ama teslim olmayı hiç düşünmüyoruz.