Feminist Üniversite mücadelesinde: Feminist Hukuk
Patriyarkal kapitalist sistem varlığını sürdürdükçe, burjuva hukuk sistemi içerisinde kadınların temel haklarının (yaşam hakkı, eğitim hakkı..) kazanımı veya var olan hakların feminist dönüşümü için mücadele edilirken kazanılmış haklar hep tehlikede olacak, toplumsal bir dönüşüm yaşanmadığı için uygulamada fiili engeller ile sürekli karşılaşılacaktır.Burada feminist hukuk mücadelesini, sosyalist feminist bir toplumun tezahürü olarak düşünerek, dönüştürdüğümüz her alan devrimsel süreç inşası, gelecekteki topluluğun hukuk normları olacağını öngörerek kurmalıyız.
Feminist hukuk teorisi ‘hukuk adaletsizdir.’ sloganı ile çıkış yapmıştır. Çıkış sloganı dahi bize gösteriyor ki varolan hukuk sistemi eril bir adaleti sağlamaktadır ve kadınları, kadın deneyimlerini, LGBTİ+ları ve deneyimlerini dışlamaktadır.Bunu hukuk normlarının ya ataerkil sistemin direkt tezahürü olarak oluşturulmasından ya da kadınların varlığını görmeyen ‘nötr’ normlarla oluşturulmasından görmekteyiz. Her iki tür norm şekli de ataerkiyi yeniden üreten ve eril iktidarın elini güçlendiren bir yerde durmaktadır. Yani mevcut hukuk sistemi atarkiyi ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini kurumsallaştırmaktadır ve yapısal adaletsizliği oluşturmaktadır. Hukuk eğitiminin verildiği ve hukuk bilgisinin üretildiği yer olan üniversiteden başlatılarak hukuk sisteminin tüm kurumlarına sinen erkeklik ve yapısal adaletsizlik kadınların yok sayılması demektir.
Erkek Yargı
Sıra arkadaşımız Şule’yi hatırlayalım. Şule çalışan bir üniversiteliydi. Patronu Çağatay Aksu ve işbirlikçisi Bek Akand tarafından tecavüze maruz bırakılıp Yelken Plaza’nın 20. katından atılarak katledildi. Failler ise ifadeleri alınıp serbest bırakılırken tutuklanmaları kadın mücadelesi ve olayın yaygınlaşması sayesinde oldu. Yargılama süreci ise ‘makul kadın ‘ çizgisinden biraz daha uzakta bir hayat süren Şule’nin tercihleri, hayatı sorgulanarak yapıldı. Erkek arkadaşının olup olmamasından tutalım da geç bir saatte iki erkek ile alkol almasına kadar Şule’nin hayatı yargılamanın konusu oldu. Fakat kadın mücadelesinin her duruşma günü kararlılıkla mahkeme salonlarını doldurması, adliye önüne ‘erkek adalet değil gerçek adalet’ sesini taşıması ile yargılama süreci ve cezalandırma biraz daha etkin işletilebildi.Bu davada,AKP’nin inşa etmeye çalıştığı ‘makbul kadın’ olgusunun dışında kalan kadınların erkek yargı tarafından korunmaya değer olmadığını, faillerin değil kadınlaın hayatlarının ve tercihlerinin yargılandığını gördük.
Faillerin değil kadınlarının hayatının yargılandığını, yargılamaların ‘iyi hal indirimleri’ ile yapıldığı, kadınların kazanılmış hakkı olan İstanbul Sözleşmesi’nin havada ve uygulamaya geçirilmeyen bir sözleşme olarak karşımıza çıktığı, pandemide yine ilk kadınların haklarına saldırıldığı ve HSK’nın 6284’ün uygulanmamasına salık verdiği hemen sonrasında af yasası ile şiddet faillerinin cezasız bırakıldığıı ve kamusal alana salındığı çürümüş bir hukuk sistemi ile karşı karşıyayız. Bu hukuk sisteminin ucunda kadınların hayatı var. Uygulanmayan her koruma kararıyla, kadın düşmanı her yasa tasarısıyla, cezalandılmayan her faille kadınların yaşam hakkı ellerinden alınıyor.
Bir diğer kızkardeşimiz,Emine Bulut, eğer katledilmeden önce gittiği karakolda ‘ ciddiye alınsaydı’ koruma kararı çıkartabilecek ve belki de katledilmeyecekti. Yargılama pratiklerinin tamamen erkek bir akıl ile yapıldığı, erkekliği yeniden ürettiği ve kadınların hukuk sisteminden artık hiçbir beklentisinin kalmadığı, şikayetçi olduğunda ve hukuki bir süreci başlattığında ise bunun sonuçsuz kalacağını bildiği ve kadınlar için güvenli alanların olmadığı ve yargı tarafından güvensizliğin tekrar üretildiği bir ortamda gerçek adaleti sağlamak toptan bir hukuk sistemi eleştirisi ile feminist hukuk bilgisi üreterek ve bunları etkin bir şekilde uygulatarak olacaktır ve tabi bu da kadın mücadelesi ile sağlanacaktır.
Patriyarkal kapitalist sistem varlığını sürdürdükçe,burjuva hukuk sistemi içerisinde kadınların temel haklarının (yaşam hakkı, eğitim hakkı..) kazanımı veya varolan hakların feminist dönüşümü için mücadele edilirken kazanılmış haklar hep tehlikede olacak, toplumsal bir dönüşüm yaşanmadığı için uygulamada fiili engeller ile sürekli karşılaşılacaktır. Burada feminist hukuk mücadelesini, sosyalist feminist bir toplumun tezahürü olarak düşünerek, dönüştürdüğümüz her alan devrimsel süreç inşası, gelecekteki topluluğun hukuk normları olacağını öngörerek kurmalıyız.
Peki ya hukuk bilgisinin erkek egemenliğini yeniden ürettiği, kadın deneyimlerini dışarıda bıraktığı, yapısal adaletsizliği kurumsallaştırdığı bir noktada alternatif nasıl oluşturulmalıdır?
Bir Çıkış: Feminist Hukuk
Feminist hukuk teorisi kapsamında Martha E. Chamallas’ın feminist bir hukukçu olarak düşünmek için ortaya koyduğu altı husus vardır. Bunlar: Kadın deneyimlerine yer vermek, kesişimsellik ilkesi, önyargılar ve eril normların farkındalığı,kadınların farklılığından hareket etmenin getireceği ikilikler, belli hukuk alanlarında kadınlarla ilgili hiçbir gelişme olamaması;kadının kendi seçimi yanılgısı..
Kadın deneyimlerine yer vermek, erkek deneyimleri üzerinden eşitsiz bir biçimle şekillenen hukuk sistemi içinde kadınların yaşadıkları deneyimlere göz kapatmamak ve görünür kılmak için ısrarcı olmaktır.Kesişimsellik ilkesi ise kadınların dezavantajlı kabul edilen birden fazla durumun,kimliğin,sosyal statünün içinde yer aldığı durumlarda kadınların tüm bu dezavantajlı konumlarından ötürü daha çok ayrımcılığa uğraması ve bunun gözetilmesidir.(kürt kadınlar, göçmen kadınlar, LGBTİ+ kadınlar….) Önyargılar ve eril normlar ise önemli bir noktada durmaktadır. Hukuk normlarını tekrar tekrar değerlendirmek ve eril önyargıyı normda bulup karşısında konumlanmak gerekmektedir. Kadınların farklılığından hareket etmenin getireceği ikiliklere ise kadınların ‘kadınca’ giyindiklerinde ciddiye alınmadığı, ‘kadınca’ giyinmediklerinde ise sinirli ve erkek gibi oldukları yönündeki bakış açısı örnek verilebilir. Kadınlarla ilgili hukuk alanlarında gelişme olmamasına iş hukuku, aile hukuk,haksız fiil hukuku gibi hukuk alanları özellikle girmektedir. Son olarak kadının kendi seçimi yanılgısının örneğini ise Berfin üzerinden verebiliriz. Berfin yüzüne kezzap atan erkeğe karşı bulunduğu şikayeti geri çekmişti. Burada Berfin’i suçlamak ve şikayetini geri çekmesini ‘kendi seçimi’ olduğu yanılgısına düşmek feminist bir bakış değildir. Tüm nesnel koşullar ve kadının içinde bulunduğu durum değerlendirilerek hareket etmek feminist bir bakış açısıdır.
Fakat üretilen hukuk bilgisinin sadece erkek deneyimleri üzerinden işleyen bir şekilde ortaya çıkması, kadın deneyimlerine hiç yer verilmemesi , üretilen ve kullanıma sokulan bilginin de kadınlar için işlevsiz olması sorunu nasıl değişir? Feminist bir hukukçu olarak düşünmek tüm sorunları çözer mi? Eğer ki üniversite bilgi üretim merkeziyse ve bilginin toplumsallaştığı ve kullanıma açıldığı bir alansa (Mac.Kınnon’un da dediği gibi ‘ Bilimin resmi idelojisinin kökenindeki politika eril bakış açısı ile belirlenen bir liberalizmin ta kendisidir’) burada üniversite bileşenlerine düşen feminist bilgi üretmek ve bu bilgiyi toplumsallaştırmaktır. Erkek yargıyı oluşturan şey topyekün hukuk sisteminin eril olmasıdır. Hukuk sisteminin bilgisinin üretildiği ve bu bilginin egemen ideolojinin meşrulaştırma aracı olduğu bir üniversite yapısında çıkış feminist bilgi üretmek ve bunu üniversiteden topluma yaymak, feminist bir toplum inşa etmektir.
Feminist Üniversiteye Doğru
Hukuk fakültelerinin bugünkü yapısına bakıldığına,hukukçu olmak yolunda ilerleyen hukuk öğrencilerine İstanbul Sözleşmesi, CEDAW gibi kadınlar için yaşamsal uluslarlararası sözleşmelerin dahi anlatılmadığı, aile hukuku müfredatı kapsamına olan 6284 sayılı kanunun ya hiç öğretilmediği ya da kısa bir şekilde geçildiği, fakülte içerinde toplumsal cinsiyet eşitliğine dair derslerin yeni yeni konulmaya başlandığı bir kurum karşımıza çıkmaktadır. Hukukun katı ve muhafazakar yapısı dahilinde fakültede sadece soyut bilgi ve belirli norm kalıpları önemli hale gelip eleştirel düşünme ve tartışma ortamı körelmiştir. Bir yandan da feminist hukuk teorisi ve hukuka feminist bir perspektiften bakmak üzerine kurulu bir hukuk eğitimi programının esamesi okunmamaktadır.
Eğer ki feminist hukuk bilgisi üreteceksek bu feminist bilginin üretim sürecine kadın ve LGBTİ+ öğrencilerinin katılması önündeki engeller kaldırılmalıdır. Çünkü feminist hukuk bilgisi, üniversitenin genel yapısı ve ilişkilerinden bağımsız değilidir.Üniversiteler kadın öğrenciler için güvenli alanlar haline getirilmeli, kadın öğrencilerin eğitim hakkı önünde erkeklik bir engel olarak karşımıza çıkmamalıdır. Buradan hareketle feminist hukuk mücadelesi, feminist üniversite mücadelesinden bağımsız düşünülemez. Üniversitenin tüm mekanların feminizasyonu, ünversitenin tüm bileşenlerinin birlikte mücadelesi ile sağlanacaktır. Fakat feminist üniversite mücadelesi sadece bununla sınırlandırılamaz. Tüm toplumun feminist yeniden inşası için feminist üniversite mücadelesine ihtiyaç vardır. Feminist üniversiteyi kuracak da üniversiteli kadınlardır. O halde kolları sıvamanın ve feminist bir üniversite kurmanın vakti gelmiştir. Haydi kadınlar, haklarımız, bedenlerimiz, emeklerimiz, hayatlarımız için feminist üniversite mücadelesine!