Punk, feminist politika ve queer kesişimler üzerine – Bölüm 2 (Çatlak Zemin)
Birinci bölüm, müzikal bir alt kültür olarak punk’ın başlama ve dallanıp budaklanma sürecinde cinsiyet kavramı ve feminist politika ile olan ilişkisine bakıyordu. Baskın punk tarihçelerinin dahil etme/dışlama mekanizmasında cinsiyetin nasıl bir rol oynadığına ve kadınların ve queerlerin bu mekanizmaları bozma politikalarına dair bir fikir vermeye çalışmıştım. Bu tarz bir çalışma cinsiyet, cinsellik, feminizm ve alt kültür ilişkilerini arka plan yaparken aslında alternatif punk oluşumlarını açığa çıkarıp bağımsız bir anlatı oluşturma amacı güdüyor. Dışlanma ve mağdur anlatıları, erkek egemen tarihçeleri yine yeniden odak noktası yapma riski taşır; hem dışlanma gerçekliğini esgeçmemeye hem de bu riskten kaçınmaya çalışan bu iki bölümlük yazının da dışlanma deneyimini bir atlama tahtası olarak gördüğünü söylemek yanlış olmaz. İlk bölüm bu açıdan kadınlar ve queerler tarafından yazılmış punk ve yeraltı müzikleri, külliyatları ve Türkiye’de organize edilmiş feminist punk etkinlik örnekleriyle kendine has bir kesişimsel tarihçe sunmaya çalışmıştı. Punk’ın kökenleri gereği bu iki bölümlük yazıdaki çoğu örnek Anglosakson fakat bu tarz çalışmalar aynı zamanda Anglosakson dünyayı kullanarak bu dünyanın ötesine geçen fikirler de üretme potansiyeli taşıyor.
Bu ikinci bölümün odak noktası olan çeviri ve playlist’e geçmeden önce, geriye dönük değinmek istediğim bir anekdot daha var. İlk yazının şu sloganıyla alakalı: “Sizi dışlayan toplumun var oluşunuz hakkında ne düşündüğünü önemsememek için oluşturduğunuz kalın deri, punk’ın yırtık deri ceketinden başkası değildir.” Bu ikinci bölümün playlist’inde bulunan siyah deri cekete atıfta bulunan en ünlü gay punk gruplardan biri Pansy Division’ın şarkısından da anlaşılacağı üzere, deri ceketin ikonik bir konumu var. Dolayısıyla bu ikonik konumdan yararlanarak yazdığım sloganvari cümleye gelen bir eleştiriye yer vermek adına buraya ekliyorum: Hayvanların derisinden insanlara moda üretmeyi normalleştiren giysi endüstrisiyle punk’ın bir sıkıntısı yok mudur? Punk’ın modayla olan çarpık ilişkisi ve punk alt kültürünün bu “isyan” ve rock ‘n’ roll estetiğindeki yeri bu yazının kapsamını aşıyor (bu mevzu da başka çalışmalar için bir atlama tahtası olabilir). Fakat kapitalist moda sektörünün hayvanların sömürülmesi üzerine kurulan üretim koşullarına kadar giden bu bağlam, aslında bize alt kültürlerin de kendi “isyan” estetiğinde sömürü odaklı sistemin ekmeğine yağ süren detaylar barındırabildiğini hatırlatıyor. İsyan ikonografisinin ya da modasının, bir parçası olarak deri ceketin, tam da ilk yazının headline’ı olmaya hak kazanması karşı-kültürlerin ana-akımla olan paradoksal ilişkisine dair bir işaret olarak düşünülebilir.
Akademik çalışmaların akademinin klik ortamının dışına, daha ulaşılabilir mecralara taşmasına etkili bir örnek olarak aşağıdaki çeviri, aslında ilk bölümü yazmama önayak olan metindir. Bu yazı, 2020’de Amerika’nın popüler alternatif müzik ve haber kanalı NPR’da çıktı.[1] Siyah Hayatlar Önemlidir (Black Lives Matter) hareketiyle Onur Ayı’nın (Pride Month) kesiştiği bir dönemde iki Amerikalı siyah kültürel çalışmalar akademisyeni tarafından yazılan bu aşağıdaki metin, aslında bu akademisyenlerin kültür, kimlik ve queer teori alanında akademik çalışmalarının popüler medyaya uyması için damıtılmış bir örneği. Yazarlardan biri Jayna Brown, Britanya’da Poly Styrene ve Annabella Lwin gibi beyaz olmayan figürlerin Britanya punk’ının beyaz kültüründeki yeri gibi genel olarak cinsiyet ve etnisite odaklı kültürel çalışmaların kesişiminde konumlanan araştırmalar yapıyor. Metnin diğer yazarı, Tavia Nyong’o ise gay ve Afrikan-Amerikan yeraltı kültürünün punk’la kesişimlerini hem dil hem de görsel temsil alanında inceleyen çalışmalarıyla beyaz ve heteroseksüel odaklı ana akım tarih yazımlarının problemlerini ortaya çıkaran akademisyenlerden biri. Bu iki yazarın aynı zamanda “Punk ve Punk’ın Ölümden Sonraki Yaşamı” isimli makale derlemeleri mevcut.[2] Bütün bu çalışmalar göz önüne alındığında, aşağıdaki çeviri aslında büyük bir külliyatın sadece en popüler örneklerinden yola çıkarak oluşturulmuş bir prototip. Punk ve queer’in içiçeliğine odaklanması bir yana kesişimsellik (intersectionality) kavramının[3] feminist politikalarca neden önemli olduğuna dair de fikir veriyor. Zira, heteronormatif ve erkek egemen toplumun içinde tüm ayrımcı ve dışlayıcı mekanizmalara rağmen kendi alanlarını yaratan üretken öznelerin ve kolektiflerin pratikleri, belli sınırlı feminizmlerin diretebildiği homojen bir tek seslilikten ziyade farklılıktan doğan bir çokseslilik içeriyor. Sonuç olarak bu tarz pratiklerden biri olan punk’a bakan bu iki yazı da bir kesişimsellik etüdü olarak yazıldı, diyerek çeviriye geçiyorum.
Punk olarak queer: LGBTQIA+ punk’a giriş
Punk rock’ın 101 orijin hikayesi vardır ve çoğu doğrudur. Ne de olsa punk rock, sayısız yerel sahneden kaynak alıyor ve aynı zamanda müziğin kendisi kadar icra edildiği mekanlardan, performansa katkıda bulunan kitle ve dinleyicilerden, giysilerden, tarzdan ve politik dünya görüşlerinden de oluşuyor. Punk her zaman dışlanan cinselliklerle bir yakınlık içindeydi; Sex Pistols’ın bondage kıyafetleri ve bu kıyafetlerin satıldığı Vivenne Westwood, Malcolm McLaren’ın meşhur King’s Road’daki butikleri SEX ve Buzzcocks’ın panseksüel marşı “Orgasm Addict” (Orgazm Bağımlısı) örneklerindeki gibi. “Queer punk” terimi bu durumda gereksiz bir tamlama gibi görünebilir; eğer kavgacı, aşırı, gereğini ve haddini “aşan” ifadeleri avazınız çıktığı kadar bağırmak punk’ı punk ve queer’i queer yapan şeyler olmasaydı.
Şarkıları dinle
Bu arada “punk” teriminin queer tarihi, onun güncel müzikteki yerinin çok daha öncesine dayanır. “Punk” her zaman adı kötüye çıkmış meşguliyetleri olan veya sosyal normlardan sapan kişiyi tanımladı. Shakespeare’in İngilizcesi’nde punk önce kadın fahişe anlamına geliyordu; sonradan ise yaşça büyük erkeklere seks satan genç erkeği de anlamlarının arasına kattı. Yani punk ve queer arka sokaklarda birleşti. Punk rock bu “iğrençlik” statüsünü bağrına basar. Bu statüyü kutlar ve onu reddeden toplumu reddeder. Tamamen kötü davranmakla, anarşiyle, anti-sosyallik ve gürültüyle ilgilidir. İnsanı donuklaştıran, iki yüzlü normatif baskılardan özgürleşmeyi talep etmekle ilgilenir. Diğer bir deyişle, punk kuirdir.
Punk sahneleri, en azından ilk dönemlerinde, heterojen olma eğilimindeydiler. Yaratıcıları velveleci kalabalıklar ve avam kesimdi. Herkese açıktı. Fakat bu sahneler homofobik, seksist ve ırkçı unsurlarla da boğuşuyordu. Queer cinselliğini, vurucu ve aşağılayıcı sözler üretmek için kullanan çokça hetero punk vardı. Punklar sahnede ırkçılık ve faşizmle de yüzleşmek zorunda kaldılar. Ciddi vakalar vardı; örnek olarak 1980’lerde beyaz üstünlük yanlısı örgütlerin, kaleleri olan Kuzey California’dan San Francisco’ya gelerek buradaki dazlaklarla (skinhead) iletişime geçmelerini verebiliriz. San Francisco sahnesi için felaket bir durumdu ama queer ve trans punklar alanlarını bırakmayı reddetti ve kendi sahnelerini kurdular. Toronto’dan çıkma G.B. Jones ve Bruce La Bruce’un fanzini J.D.’s gibi Do-it-Yourself (DIY – Kendin-Yap) yayınlar, internet öncesi dönemde queer punk dünyalar yaratmanın eleştirel bir yoluydu. Queercore ve riot grrrl, ana akım LGBT örgütlenmelerin baskıcı homonormatif eğilimlerine de direndi. Penny Arcade 2017’de çıkan belgesel Queercore: How to Punk a Revolution’da (Queercore: Devrimi Punklamak), “Kaybedenler, ucubeler ve sapkınlar bu akımı başlattı, kontrol manyakları değil,” der.
Queerler ve punklar televizyon kanalları tarafından onaylanmayı, kurumsal finansörlerin desteğini veya polisin korumasını istemez. Punk’ın anahtar prensibi hep DIY oldu. Herkes müzisyen veya sanatçı olabilir. Her şey kapılmak için, parçalanmak ve yeniden yapılmak için, tercihen araba boyasıyla. Mekanları herhangi bir yer olabilirdi. Mağaza önleri, terk edilmiş bira fabrikalarından tutun da bu gibi işgal alanlarına yumuşak bakan bir sahibi olan yerel gece kulübüne kadar. Örneğin The Deaf Club, San Francisco’da punk gruplarının çalmasına alan açan bir işitme engelliler okuluydu, çünkü gürültü onları rahatsız etmiyordu. Elbette her zaman punk’ın pazarlanabilirliğinin farkında olan birileri olmuştur; fakat punk rock’ın durmaksızın değişen, piyasanın ötesinde kalabilen ya da piyasadan punk’ı geri alıp yeniden kullanabilen tuhaf bir yapısı vardır. Ve tabii ana akımda popüler olmalarına rağmen, Georgia eyaletinin Athens şehrinden çıkma The B-52s gibi queer yanlarını ve dinleyicilerini hâlâ koruyan gruplar var.
Queer punk rock; öfkeli, eğlenceli, ironik, ölümüne ciddi, politik ve titiz bir duyarsızlık içindedir. Fakat her zaman sorguluyordur. Her şeyi kapsayan bir şarkı listesi oluşturmaya çalışırken hayli zorlandık, ta ki böyle bir listenin var olamayacağını veya var olmaması gerektiğini fark edene kadar. İki punk hayranı siyah eleştirmen olarak bu çalma listesini, beyaz üstünlüğüne karşı toplumsal ayaklanma yaşadığımız bir dönemde oluşturduğumuzu da belirtmeden geçemezdik. Şimdilerde bir klasik haline gelmiş Afro-Punk gibi belgeseller, ağırlıklı olarak beyaz bir sahnede siyah olmanın çelişkilerinin derinlemesine iniyor ve çıkışlarından bu yana birçok grup – birçoğu aşağıdaki listede – punk’ın siyah köklerini geri talep ediyor. Los Angeles’ın efsanevi drag ikonu Vaginal Davis, ismini, siyah Marksist devrimci Angela Davis’ten aldı. Ve hazır Pride ayındayken, Stonewall’un polis-karşıtı bir isyan olduğunu ve Silvia Rivera ve Marsha P. Johnson gibi beyaz-olmayan trans kadınların bu sokak isyanında başı çektiğini kendimize hatırlatmakta fayda var. Bildiğimiz dünya yıkıladursun, punk öfkesi ve enerjisi bize her zaman medeniyeti mahvetme ve yeni dünyalar inşa etme yeteneğimiz olduğunu hatırlatıyor.
Bu liste kronolojik olarak düzenlendi, çünkü queer punk, punk’ın alışılagelmiş öncesi ve sonrası kategorilerine göre farklı bir zaman çizelgesine sahip. Punk rock’ın kendisini yeniden sınıflandırmamızı sağlayan şey, queer punk’ın jeneolojisini düşünmekten geçiyor.
Spotify: https://open.spotify.com/playlist/2oWhg48OKt3679bndV7uz9
Apple Music: https://music.apple.com/us/playlist/starter-kit-queer-punk/pl.43c6bb0b494048b897920f5da83a3a90
1970’ler/1980’ler
The Slits, “Typical Girls”
Belki de en tanınmış kadın punk rock grubu olan The Slits, iki yedi’yi çakıştıran sihirli yıl 1977’de kuruldu. Ari Up, Palmolive, Tessa Pollitt ve Viv Albertine, aksiyonlarını sokaklara taşıyan ve birbirlerini tamamlayan performansçılardı, tıpkı bir bankanın kapısında giysilerini değiştirdikleri sırada onları öküz gibi izleyen hem tahrik hem rahatsız olmuş erkekleri haras ettikleri zamanlar gibi. Müzikal olarak, “Typical Girls” şarkısı, Jamaika-İngiliz dub müziğiyle punk rock arasındaki akrabalığı temsil eder.
The Ramones, “53rd and 3rd”
Punk’ın kurucu gruplardan biri Ramones’un basçısı Dee Dee Ramone tarafından yazılan, Manhattan’ın erkek fahişeliğiyle ünlü bölgesine bir atıf olarak “53rd and 3rd” şarkısı, söylentilere göre Dee Dee’nin bu adı çarkla anılan bölgede kendisinin “numara çevirme” ama “kimsenin seçmediği oğlan” olma deneyimlerine dayanıyormuş.
Jayne County, “Man Enough to Be a Woman”
Jayne County bir Warhol süperstarı ve Manhattan’ın merkezindeki 1970’lerin ünlü kulübü Max’s Kansas City sahnesinin dayanak noktasıydı. Deneysel tiyatroyla da ilişkisi olan County, New York punk sahnesinin en görünür ve duyulur trans performansçısıydı. (Not: County halen punk müzik üretimine ve sanat işlerini sergilemeye devam ediyor.)
Nervous Gender, “Confession”
Los Angeles punk sahnesinin efsanesi Nervous Gender, ikonik androjen gitarist ve vokalisti Phranc ve “Confession” gibi kışkırtıcı şarkılarındaki sapkın sahne gösterileriyle hatırlanıyor.
Castration Squad, “The X-Girlfriend”
Bas gitarda The Bags’den Alice Bag’in ve Nervous Gender’dan Phranc’ın arada sırada katıldığı Castration Squad, hiçbir kayıt çıkarmamasına rağmen 1970’lerin sonlarında Los Angeles’tan çıkma en etkili kadın punk grubuydu. “The X-Girlfriend” gibi şarkılarının canlı görüntüleri ve demoları, on yıllar sonra riot grrrl ve queercore gibi hareketleri nasıl etkilediklerini açıklamaya yetiyor.
The B-52s, “Lava”
The B-52s, yüzyıl ortası popunu, punk rock ve camp kültürüyle eşit derecede harmanlayan müziğiyle belki de bu yelpazede en tanınan gruptur. Grubun ilk single’ı “Rock Lobster” ve “Private Idaho” listelerde yer alan hit şarkılar olsa da grubun yıllar boyunca aynı ölçüde insanlara ulaşan birçok şarkısı bulunmakta. Grubun aşk, spunk (-argoda sperm-) ve orgazm şarkısı “Lava”, 1979’da piyasaya sürülen The B-52s’in adını taşıyan ilk albümünden.
Au Pairs, “Diet”
Au Pairs, 1978’de İngiltere’nin Birmingham kentinde, lezbiyen vokalisti Leslie Wood ile birlikte kuruldu. 1981 tarihli “Playing with a Different Sex” albümü klasiktir; Woods’un unutulmaz radikal feminist sözleri zaman tanımaz.
Pansy Division, “Fem in a Black Leather Jacket”
Eğlenceyi seven Bay Area gay rock gruplarının başlıcası Pansy Division, 1990’larda Green Day ile turneye çıktığında kitlelere homopunk’ı tanıtmış oldu.
Pedro, Muriel, and Esther, “Closet Case”
LA’den Berlin’e geçiş yapan drag efsanesi Vaginal Davis, 1970’lerden beri The Afro Sisters, Cholita! Ve Black Fag gibi efsanevi yeraltı gruplarına öncülük etmiştir. PME bir Davis queercore vintage ürünüdür; “Closet Case” şarkısının ahenksizliği ise asıl Davis’in José Muñoz’un “terörist drag” olarak adlandırdığı şeyi gerçekleştirmesiyle yoğunluğa kavuşur: beyaz maskülen gücü temsil eden Davis’in alter egosu PEM, beyaz üstünlüğünü kendi heybetli siyah mevcudiyetiyle parodikleştirir.
1990’lar/2000’ler
Team Dresch, ”Fagetarian and Dyke”
1990’da kurulan queercore grubu Team Dresch (ismini kurucusu Donna Dresch’den alıyor) erkekliğe laf sokan cinsel abeslikleriyle ünlüydü. Grup, 2019’da bir turne için yeniden bir araya geldi ve popüler talebe yanıt olarak albüm kataloğunu yeniden yayınladı. Müzikleri her zaman tortulaşmış cinsiyet ve cinsellik kavramlarını bozmakla ilgilidir; “dyke” (-sevici-) gibi terimleri geri talep etmek, ölçülü ve muhafazakâr lezbiyenlerle siyasi bir kopuş anlamına geliyordu.
Limp Wrist, “I Love Hardcore Boys / I Love Boys Hardcore”
Los Crudos’un da ana vokali Martin Sorrondeguy’un önderliğinde, hem Latinx hem de queer meseleleri hardcore sahnesine taşıyan, bir dakikalık bozgun uğratımı, hardcore straight-edge harikası, Limp Wrist.
Skunk Anansie, “Intellectualize My Blackness”
Hiçbir tür etiketi, İngiltere’li grup Skunk Anansie’nin solisti Skin’in (Devorak Anne Dyer ismiyle doğdu) güçlü sesini tanımlamaya yetmez. Gel gör ki tavır ve politikada o tamamen bir punk. “Weak” şarkısı grubun ilk albümü Paranoid and Sunburnt (1995)’ün hala en bilinen şarkısı, ancak listeye aldığımız jilet gibi kesen “Intellectualize My Blacknes” (-Siyahlığımı Entelektüelize Et-), açık biseksüel Skin’in Britpop dönemine getirdiği yoğun politik öfkeyi açığa vuruyor.
Bikini Kill, “Rebel Girl”
1990 yılında Olympia, Washington’da kurulan riot grrrl sahnesinin ikonik grubunun ikonik şarkısı.
Sleater-Kinney, “I Wanna Be Your Joey Ramone”
Olympia, Washington sahnesinden ortaya çıkan belki de en etkili grup Sleater Kinney’den Corin Tucker ve Carrie Brownstein ikilisi, eleştirmenlerce övülen ikinci albümleri Call The Doctor’la, 1990’ların “rock and roll kraliçeleri” olmanın ne anlama geldiğini yeniden tanımlarken, “I Wanna Be Your Ramone” parçasıyla punk efsanesine [Ramones] de şapka attılar.
Gossip, ”Standing in the Way of Control”
Gossip’i Olympia, Washington sahnesinde anında öne çıkaran Beth Ditto’nun güçlü vokalleri, üçüncü albümlerine ismini veren bu şarkıda tam olarak sergileniyor.
Le Tigre, “Deceptacon”
Bompalompalomp’tan bomp’u kimin aldığını asla bilemeyebiliriz, ama belki de gerçekten bunu bilmeye ihtiyacımız yoktu. Kathleen Hanna’nın Bikini Kill’den bir sonraki grubu olan Le Tigre’nin sound’u, pop’un koşullarını sürdürerek girl power (-kız gücü-) mottosunun ana akım tarafından benimsenmesine de bulaşıcı bir kalça vuruşunda bulundu.
Erase Errata, ”Tongue Tied”
Daha genç gruplarımızdan biri olan Erase Errata, 1999’da San Francisco’da kuruldu. “Tongue Tied” (-Düğümlenen Dil-) parçası 2001’de çıkan ilk albümlerinden.
Tamar-kali, ”Boot”
Tamar-kali, James Spooner’ın 2003 yapımı Afro-Punk belgeselinde unutulmaz bir varlıktı ve müziği, bir nesil queer ve gender-nonconforming (-cinsiyet bozucu-) siyah femlere punk’ta seslerini bulmaları için ilham vermeye devam etti. “Boot” ilk EP’si Geechee Goddess Hardcore Warrior’dan.
2010 sonrası
The Soft Pink Truth, ”I Owe it to the Girls”
Punk’a saygı duruşunda bulunma akımını devam ettiren Matmos grubundan Drew Daniels, Florida’dan Teddy ve Frat Girls’ün “I Owe it to the Girls” (-kızlara borçluyum-) şarkısını solo olarak coverlarken, şarkının meşum fısıltılarını ve çığlıklarını glitch elektro-house’a dönüştürüyor.
Kalup Linzy, “Asshole”
Stuckey, Fla.’dan selam çakan video ve performans sanatçısı Kalup Linzy, Millie Jackson gibi R&B rapçilerin ve vokalistlerin müstehcen geleneğinden yararlanan, genellikle sadece kendisini ve klavyesini içeren kapsamlı bir lo-fi müzik kataloğuna sahip.
Worriers, ”Yes All Cops”
Worriers, 2011 yılında Brooklyn’de sanatçı Lauren Denitzio tarafından kuruldu ve bu 2015 parçası, queerliğin ne anlama gelebileceğinin değişen terimlerini yansıtıyor. “Yes All Cops” ile Worriers bize kıyamet zamanlarımız için bir şarkı veriyor ve bizi queer ve siyah aktivizm tarihine bağlıyor.
[1] Yazının orijinal versiyonu için: https://www.npr.org/2020/06/15/876087623/queer-as-punk-a-guide-to-lgbtqia-punk?t=1621880093156
[2] Bu derleme 2013’te Social Text dergisinin punk üzerine özel bir sayısı olarak basıldı. Bu sayının linki: https://read.dukeupress.edu/social-text/issue/31/3%20(116)
[3] Kesişimsellik kavramına dair özet bir açıklama için: https://feministbellek.org/kesisimsellik/
Bunun dışında kesişimsellik üzerine çokça kaynak mevcut; ana akım diyebileceğimiz feminist bir platform olan Everyday Feminism’de yayınlanan kesişimsellik üzerine bir yazının Türkçe çevirisi için: https://kaosgl.org/haber/feminizmimiz-neden-kesisimsel-olmali
Kaynak: Çatlak Zemin – https://catlakzemin.com/punk-feminist-politika-ve-queer-kesisimler-uzerine-bolum-2/