Covid-19Melek'in KalemiYazılarımız

SALGINDA FİBER HIZLA ARTAN KADIN DÜŞMALIĞI VE KADINLARIN UZLAŞMAZ NİTELİĞİ – Melek’in Kaleminden

Türkiye’de iktidar ve sermaye himayesindeki tüm kurumları seferber ederek herkesi hangi etnisiteye, hangi dile, hangi bedene ait birey olduğumuza bakmaksızın, Covid-19 pandemisi bahanesiyle yalnızlaştırıp, tüm ilkel ve bencil yaşam dürtülerini yayarak, yeni kutuplar oluşturdu. Bu kutuplar karşımıza; virüslüler ve sağlıklı olanlar, vakalar ve ölümler, evde kalanlar ve kalamayanlar, sokağa çıkanlar ve çıkamayanlar olarak geldi. Pandemi, hepimiz için kaybolmaya dönük bir mekansızlık halini yarattı. Bu mekansızlaştırma, ait olmama halini toplumun kesimleri üzerinde her bireyin yaşamdaki varlığına olan etkisini neoliberal saldırılarla arttırarak sürdüyorNeoliberalizm, bireylere, bazen yarattığı yoksulluktan, bazense bitmeyen yoksunluklarından yararlanıp bu politikaların yarattığı sonuçlardan güç alıyor. Neoliberalizmin giderek yaygınlaştırdığı borçluluk, suçluluk, yalnızlık üçgeninin denetçileri yaşanan krizlerde asıl sorumluluklarını muğlaklaştırıp görünmez hale getiriyor. Neoliberalizme entegre kurumlar ve yapılar, tacizi, istismarı ve her türlü şiddeti, suçluyu muğlaklaştırmak bir yana artık şiddeti ve şiddete maruz bırakılan kişiyi muğlaklaştırarak hareket ediyor. Tümden yaşamı itibarsızlaştıran, aşağılayan, değersizleştiren, akıl-dışı bir neoliberal politikalar şiddetin biçimini ve niteliğini fiber hızla değiştiriyor, kadın düşmanlığı giderek tırmanıyor. Yaşamın tüm tahribatlarıyla birlikte suç normalleştirilip, cezasızlaştırılıp, bir günlük dijital aktivizm aracı olan twitter gündeminde yer aldıktan sonra zaman aşımına uğruyor. Yani gerçek yaşam içerisinde yalnızca bir süreliğine yer alıyor. 

Neoliberalizmin Beden Politikaları ve Psikolojik İstismarı

Neoliberalizmin beden politikaları artık bir mekan içerisinde özneleri denetlemenin, gözetlemenin, doğrudan müdahale etmenin çok ötesinde kamusal alandan özel alana bireyleri izole eden bir mekansızlaştırma politikası izliyor. Bu durum doğrudan kişinin eğitim, sağlık, barınma, gıdaya ulaşma gibi yaşamsal haklarının sağlanması ve sürdürülmesi zorunluluğunu tamamen kişinin ya da hane halkının sosyal, ekonomik güvencesine bırakıyor. Tabii o da günümüz koşulları altında ne kadar mümkün olabilirse. Virüs bahanesiyle neoliberal iktidarlar, halkı eve, iş yerine ve hastaneye kapatarak, yaygın test yapma olanağını kaldırdı. Sürecin halk kitleleri üzerindeki etkisi giderek güven vermeyen iktidarlarla yaşamını sürdürme çabası biçiminde yaygınlaştı. Her geçen gün değişen tıbbi söylemleri ile “halk sağlığı” adı altında tüm hayata erkek şiddetinin en yaygın ve küresel formu inşa ediliyor. Neoliberal iktidarlar tarafından üretilen rıza ile “evde kalmak” hiç bilinmeyen özelliklere sahip bir düşmandan korunmak gibi. “Kendi sağlığınız için” söylemleriyle olumlanan sokağa çıkma yasakları da üretilmeye çalışılan rızanın en büyük silahı. Bu rıza üretimi salt beden politikası yoluyla değil, tüm yaşamsal refleksleri bencilce tetikleyebilecek heyecan, korku, şüphe gibi duyguların üzerine inşa edilen psikolojik istismarları da sağlamlaştırdı. Hatta bu istismar hali toplumun tüm kesimleri açısından mekansızlaşmanın yegane unsurlarından birini teşkil ediyor. Bütünlüklü bir değerlendirme yapacak olursak bugünkü koşullar altında şiddetin muğlaklaştırılması ve cezasız bırakılması, kapatılmanın yanı sıra tüm çarpıklıkları derinleştiriyor. Özel alanlar pandemiyle birlikte tamamıyla işgal edildi ve yerini görünen, duyulan, müdahale edilmeyen şiddete bıraktı. Yaşamın her alanı artık yaşamdan koparılma alanlarına dönüştü. Ve bu dönüşüm duyguların, düşüncelerin, yönelimlerin tümüne yönelik istismarlarla, gözetlemelerle, takiplerle kuşatılmış bir hale geldi. Ancak şiddetin bu kılıktan kılığa girme hali ve birçok denetim mekanizmasıyla donatılmış olmasının karşısına kadınların kendi dilinden ve potansiyelinden cevap üretebilmesi olanaklı. Hadi bir bakalım. 

Feminizmin Öz Savunması “Herkes İçin” 

Mevcut teknolojilerin gelişimi ile birlikte özellikle haberleşmenin hızlı gelişimi sınırsız iletişime doğru gidiyor. Bu sınırsız iletişim sosyal medyadan doğru Türkiye’de şiddete maruz bırakılan öznelerin şiddeti teşhir etmesi ve şiddete karşı kamuoyu oluşturulabilmesi açısından bir araç halini aldı. Ancak oluşturulan kamuoyunun şiddeti görünür kılması şiddeti ortadan kaldırmıyor. Şiddete karşı oluşan kamuoyu sonucunda özneler erkek şiddetinin cezasızlaştırıldığı mahkemelere ya da karakollara yönlendiriliyor. İletişimin sınırsızlaşması öznelere paylaş, yayınla, dünya sesini duysun derken, şiddetin değişimini değil, kılık değiştirmiş halini sunuyor. Herkes biliyor, duyuyor ve görüyor. İletişim teknolojileri payına düşeni alırken iletişim kanalındaki tüm özneler öfkelerini anlık paylaşımlarda bırakıyor, çünkü herkesin bildiği bir norm halini alan şiddete karşı oluşturulan kanalların iletişim kanalıyla aynı işleve sahip olmaması gerekiyor. Şirketlerin reklamlarında sıkça kullandığı sınırsız iletişim “senin için”, tüm öznelerin sorunlarını ve taleplerini kişiselleştiriyor ve kişinin anlık öfkesi haline getiriliyor. Dünyadaki insanlar birbirinin sesini duyuyor ancak cevap vermiyor. Verse de akan ekranda öfkeler, ifşalamalar bir anda kayboluveriyor. “Senin için” söyleminin olumlu gibi görünen maskesinin altından yayılan şiddet doğrudan yaşamımızı elimizden almak için kurulmuş bir proje. Bu proje karşısında da feminizmin iletişimine ihtiyaç duyuluyor. Feminist yöntemlerle iletişim halkı, erkek şiddetinin kurumlarından uzaklaştıran, öfkeyi bir araya getiren ve sıçratabilen, bireyleri şiddetin kurumlarına yönlendirmeyen bir araç haline getiriyor. İletişim teknolojilerinin feminist kullanımı bir şiddet anından, şiddetin kurumlarına kadar özneleri güçlendiren, şiddete karşı kolektif bir yaşamı savunan öz savunmanın ağlarını oluşturmak açısından kullanılmalıdır. Feminist mücadelenin, iktidarın ve sermayenin iletişimle normalleştirdiği şiddete karşı iletişimi yerinde bir mücadele aracı haline getirebilmesi ancak, teknolojinin bugün sosyal medyadan ayrı kurgulanan, özneleri şiddetin kurumlarına yöneltmeyen, şiddetle uzlaşmayan, şiddetin yeniden üretimine izin vermeyen feminist öz savunmanın yaygınlaştırma çalışmasının hedefiyle üstünde durulması gerekmektedir. İktidar ve sermaye şiddeti “senin için” şeklinde sunarken, feminizmin öz savunmasını herkes için kurması gerekiyor.  

Patriyarka Virüsten Daha Tehlikeli  

Ev içi şiddet vakaları yüzde 38,2 oranında arttı. Kadına yönelik şiddet olaylarında kadınların başvuru yolları tıkandı. Şiddete uğrayan kadınlar “Alo 183” hattına ulaşamadı, Şiddet Önleme Merkezleri ile kolluk merkezlerinde başvuru alımlarında sorunlar yaşandı, 6284 uygulanamaz hale getirildi. Çıkartılan İnfaz Yasasıyla kadına ve çocuğa karşı suç işlemiş birçok fail tahliye edildi. Tecavüzü aklama yasası yeniden gündeme getirildi. Erdoğan, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması gerektiğini defalarca buyur etti. Herhalde tüm kadınlardan sıkça duyduğumuz bir ifade haline olan “patriyarka virüsten daha tehlikeli” tüm tespitlerin en yerinde olanı olabilir. Yukarıda ifade edilen veriler ve örnekler daha arttırılabilir. Evet, böyle okuyunca tablo ne kadar da karamsar diyebiliriz. Ancak biz kadınların çevresinde kurulan iktidar ve erkeklik denetiminin pandemi koşullarının yarattığı krizle daha da derinleşmiş olması belki de öngörülebilecek bir şeydi. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve şiddetten korunmak için kadınların gereksinim duyduğu desteğin yetersizliği pandemi öncesinde de mevcut tespitimizdi. Dolayısıyla tüm bu artış gösteren oranların yıkıcı etkisini ve sonuçlarını tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek. Faşist ve muhafazakâr iktidarlar pandemi bahanesi ile kadın hakları alanındaki kazanımlara yönelik saldırgan politikaları, olağanüstü hali bahane ederek kişisel güvenliği ve gizliliği etkileyen, özgürlükleri tehdit eden yasa ve politikaları sürdürme konusunda eline su döktürtmedi. Peki ya kadınların pandemi koşullarında maruz bırakıldığı düşmanlık üreten politikalara karşı reflekslerini nasıl değerlendirmeliyiz? Salgın sürecinde kadın örgütleri kısıtlı hareket etse de genel ahvale karşı bir tutum içinde oldular. Kadın örgütleri hazırladıkları raporları kamuoyuna açıklayarak siyasi iktidara şiddetle mücadele acil eylem planı açıklaması yolunda baskı kurmaya çalıştı. Kadın örgütleri özellikle sosyal medya üzerinden kadına yönelik şiddeti, cinsel istismarı gündem haline getirdi. Online eğitim koşulları nedeniyle aile evine geri dönüş yapmak zorunda kalan üniversiteli kadınlar belleğini hatırlamak adına feminist gece sohbetlerinde bir araya geldi. Kadınlar Birlikte Güçlü’nün çağrısıyla İstanbul, Ankara, İzmir, Kocaeli, Eskişehir, Muğla, Bodrum, Antakya ve Didim’de sokağa çıkan kadınlar, AKP’nin çocuk istismarı faillerine yönelik af tasarısına asla izin vermeyeceklerini belirterek “İstismarı aklama, İstanbul Sözleşmesi’ni uygula!” diyerek sokağa çıktılar. İktidarın her ne kadar pandemi koşullarında kurguladığı tam tahakküm kadınlar üzerinde mayası tutmayan bir forma büründü. Elbette militan kadın öznelerin salgın öncesinde oluşabileceklere karşı etkili yöntemlerle hazırlık yapması gerekirdi. Ancak bunların sağlanamadığı koşullarda dahi geriye dönüp baktığımızda sosyal medyadan sokağa kadar tüm alanlarda kadınlara dair refleksler bulmak mümkün. Fakat yetmez! Kadınlar yaşamın her alanında ve döneminde eşitsizliklere karşı her an gardını aldı. Bundan şüphe yok. Ancak umutsuzluk halinin adeta kasıp kavurduğu anlarda mutlaka çıkış yakalayan kadınlar pandemide sağlık ve ekonomik krizin derinleşen yüzüne karşı gardını almak yerine hücuma geçmeliydi. Tüm neoliberal politikaların karşısında kadınların defalarca kez sömürüldüğü, zarar gördüğü koşullara karşı bir sözü, eylemi mevcut. Bulunduğumuz her yerden uzlaşmayan, kurucu, önderlik eden misyona sahip kadınların feminist bir yaşam mücadelesi inşa etmek için yeterli birikime ve niteliğe sahip olduğu ortada. Biz kadınlar maskeye her alandan alışığız. Çünkü salgın öncesinde de yaşamlarımızın her alanında milyon kez takmak zorunda bırakıldı. Ancak şimdi tüm maskelerden kurtuluyoruz. Feminist bir yaşamın ve dünyanın mümkün olduğunu gösteriyoruz. 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir