COVID-19, Yeni Zelanda’nın seks ticaretindeki kadınları her zamankinden daha fazla mı tehlikeye atıyor? Decrim* lobisi neden yardım etmiyor?- Renee Gerlich
*Decrim: Sex işçiliğini suç kategorisinden çıkarmaya ve sex ticaretindeki insanların refahını ve güvenliğini teşvik etmeye yönelik kampanya/ hareket
Yeni Zelanda Seks İşçileri Kolektifi’nin COVID-19’a tepkisi, fuhuşun suç kapsamından çıkarılmasının kadınları korumak için yeterli olmadığını gösteriyor. (Sevgi Yağmur Bulut tarafından çevrilmiştir.)
21 Mart’ta Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern, tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs tedbirleri kapsamında ülkede karantina ilan edileceğini duyurdu ve şöyle dedi :
“Hâlâ (vaka sayısında) diğer ülkere göre daha geride olduğumuz için şanslıyız ancak gidişat açık. Şimdi harekete geç, ya da virüsün diğer yerlerdeki gibi tutunmasına izin ver.
Şu anda 102 vakamız var. Ancak İtalya’da bir zamanlar böyleydi. Şimdi virüs, sağlık sistemlerini de ele geçirdi ve her gün yüzlerce insan ölüyor.
Buradaki durum da hızlı ilerliyor ve bizde öyle (hızlı) olmalıyız. Her zaman erken, kararlı ve sert davranacağımızı söylemiştik. Ve yapacağız.”
Hükümetin dört aşamalı bir alarm sistemi uygulayacağını anlatan Ardern, ilk aşamanın virüsle mücadeleye hazırlık, ikincinin yayılımı azaltma, üçüncünün kişiden kişiye bulaşımı kısıtlama dördüncünün ve en üst seviyenin ise tam karantina uygulayarak riski ortadan kaldırma olduğunu söyledi.
Bu açıklamadan iki gün sonra, 23 Mart’ta, Yeni Zelanda alarm seviyesini 3’e çıkardı, 48 saat sonrasında ise seviye 4’e geçmeye hazır olduklarını duyurdu. Bu kapsamda, ülkenin sınırları kapatıldı, vatandaşlardan evde kalmaları ve sosyal mesafe kurallarına uymaları istendi.
Ardern, uyarıları ihlal edenlere ‘hoşgörü gösterilmeyeceğinin’ altını çizerek şunları söyledi:
“Polis ile ordu birlikte çalışacak ve gerekirse harekete geçecek. Polis, kuralları ihlal edenlere yükümlülüklerini hatırlatacak. Gerekirse gözaltı ve tutuklama yapabilecek.”
Birçok Yeni Zelandalı Ardern’in liderliğiyle gurur duyuyor. Hükümet, vatandaşların karantinada kalmaları isterken, çalışanların, işletmelerin ve esnafın mali yükünü azaltmak için ekonomik paketler hazırlayarak ‘COVID-19’a Karşı Birleş’ adlı internet sitesinde bunları yayınladı.
Ülke genelinde aile içi şiddeti önleme çalışmaları yapan ve güvenli evler ağını yöneten en büyük kadın derneklerinden Women’s Refugee, karantinada en büyük endişelerden birinin birçok kadın ve çocuğun evlerinde güvenli olmaması olduğuna dikkat çekti.
Dernek Başkanı Dr. Ang Jury, ‘açıkça çok gerekli olmasına rağmen, karantinanın muhtemelen birçok kadın için şiddetin artması anlamına geleceğini’ açıkladı.
Bu durumda, birçok kadın için tek alternatif, ciddi konut yoksunluğu yaşayan 34.000’den fazla Yeni Zelandalıya katılmak olacak. Evsiz kadınlar, yüksek cinsel şiddet riski nedeniyle, erkeklerden daha savunmasız durumda. Kadınlar için aile içi şiddet, evsizlik ve seks işçiliği tehditleri birbiriyle bağlantılı ve seks içliğindeki birçok kadın, evsizlik ve geçiciliğin yanı sıra aile içi şiddete de maruz kalıyor.
Bu durum, şu soruyu akla getiriyor: Yeni Zelanda Seks İşçileri Kolektifi (NZPC) COVID-19 sürecinde hangi tavsiyelerde bulunuyor? Bu sorunun sorulmasının başka bir önemli nedeni daha var: Cinsel ilişkinin hastalığın yayılmasına katkıda bulunması.
Sağlık Bakanlığı, ülkede cinsel yolla bulaşan hastalıkların oranını düşürme gayesiyle , NZPC’ye yılda 1.1 milyon dolarlık bir bütçe ayırıyor. NZPC ise kadınlara prezervatif, bilgilendirici broşür ve 125 sayfalık bir kitapcık dağıtıyor. ‘Stepping Forward’ isimli kitapçıkta cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve bunlardan korunma yolları resimli ve detaylı bir şekilde anlatılıyor.
İşçi Sağlığı ve Güvenliği Servisi tarafından basılan el kitabında, seks endüstrisindeki kadınlara prezervatif yırtılması durumunda, ‘vajinal kas eforunu kullanarak spermleri çıkarmaları gerektiği’ belirtiliyor.
2005 yılında, 24 yaşında bir kadın, müşterisiyle prezervatif kullanmayı reddetmesinden kaynaklanan bir tartışma sonrasında boğuldu, bağlandı, tecavüze uğradı, ezildi ve öldürüldü.
Seks işçiliğinin suç olmaktan çıkarılmasını savunanlar, fuhuşun engellenemez, durdurulamaz ve zorunlu olduğunu belirterek, bu işin getirdiği hastalık ve şiddeti bertaraf etmenin mümkün olmadığını tartışıyor - (Onlara göre) Bazı erkekler kadınlara cinsel erişim olmadan yaşayamazlar. Yani, kadınlara broşürler ve prezervatifler sunmak ve fuhuşu yasal olarak meşrulaştırarak normalleştirmek, yapılabilecek en iyi şeydir.
NZPC, seks işçiliğinin birçok insan için ana gelir kaynağı olduğunu her fırsatta savunsa da salgın nedeniyle, 25 Mart Çarşamba gece yarısından itibaren kadınların çalışmaması gerektiğine karar verdi.
NZPC’nin internet sitesinde yayımladığı bildiride şu ifadeler yer aldı:
“Covid-19 bilgilendirmesi: 25 Nisan 2020 gece yarısından itibaren seks işçiliğinin durdurulmasına yönelik talimatlar
NZPC, seks işçiliğinin birçok insan için ana gelir biçimi olduğunu kabul eder.
Ancak, Yeni Zelanda’nın 4. seviye bir alarm seviyesine geçmesiyle, hükümet seks işçilerinin dört haftalık tecrit döneminde evde kalma zorunluluğuna uymalarını istemektedir. Sadece temel hizmetlerde bulunanların çalışmasına izin verilecektir. Seks işçiliği temel hizmetler (doktorlar, eczacılar, polis, ambulans, yangın, veterinerler, gıda üretimi ve süpermarketler) arasında sınıflandırılmaz.
Bu nedenle, tüm seks işçilerinin dört haftalık tecrite uymaları gerekiyor. Bu kurallara uyulmaması, yetkililerin kuralları uygulamak için iş yerinize ulaşmasına neden olabilir.”
İnternet sitesinde ayrıca, siyasi irade ile alınmış bir karar ve olağanüstü bir aciliyet bulunuyorsa seks işçiliğinin durdurulabileceği notu da yer aldı. Seks işçiliği sırasında kadınlara yönelik şiddet oranının diğer bağlamlarda gerçekleşen şiddet oranından daha yüksek olmasının faaliyetlerin durdurulması için yeterince geçerli bir sebep olduğu belirtildi. Sitede ayrıca seks işçiliğinin erkekler için ‘temel bir ihtiyaç’ veya ‘hak’ olmadığının da altı çizildi.
Öte yandan, NZPC, seks işçisi kadınların çalışmalarına ara vermelerini istemelerini savunmasının altında yatan diğer sebepleri de sitede yayımlanan bir araştırma sonuçlarının verileriyle açıkladı.
2017 yılında NZCP’nin katkısıyla gerçekleştirilen araştırma sonucuna göre, seks işçileri kadınlardan yüzde 72’si bu sektörde ‘sıkışıp kaldıklarını’ söylüyor. Aynı araştırmaya göre, seks işçiliği yapan kadınların yüzde 10’u ‘sektörden nasıl ayrılacaklarını bilmediğini’, yüzde 8.5’i ‘ayrılmak için yardım alamadığını’, yüzde 24’ü ‘başka hangi sektörde iş bulabilceklerini bilmediğini’, yüzde 29.5’i ise ‘başka bir gelirler kaynaklarının olmadığını’ söyledi.
Ancak NZPC bu sözleriyle endüstriyi kapatma gücü ve sorumluluğunun kadınlarda olduğunu savunuyor. Kurallara uymama durumunda devlet müdahalesiyle tehdit edilmesi gerekenin ‘talep’ değil ‘arz’ – ya da daha doğrusu, failler değil, mağdurlar- olduğunu söylemiş oluyor. Peki, seks işçileri kadınlar tutuklanacak mı? Fuhuş Reformu Yasası öncesinde polisin kullandığı genelev baskınlarının geri dönüşünü görecek miyiz? Bu NZPC tarafından onaylanacak mı?
NZPC bu konuda sorumluluğu, eğer kurallara uymazlarsa polis müdahalesiyle karşı karşıya geleceklerini belirterek kadınlara yüklüyor. Bu da NZPC’nin feminist bir örgüt ya da işçi haklarını savunan bir sendika olmadığını apaçık ortaya koyuyor.
COVID-19 salgını sırasında NZPC’nin verdiği bu cevap, seks işçiliğinin hükümet tarafından ‘suç’ kategorisinden çıkarılmasının kadınların korunması için yeterli ortamı hazırlamadığını kanıtlar nitelikte.
Geçen salı seks ticaretinden kurtulan kadın ve çocukları destekleyen örgüt Wahine Toa Rising (WTR), parlamentoya mektup göndererek ‘Şu anda seks işçisi olan kadınlar ve gençler için hangi finansal ve diğer destekler mevcut?’ ve ‘Seks işçilerini COVID-19’a karşı koruyacak önlemler nelerdir?’ sorularını yöneltti.
Sağlık Bakanlığı tarafından finanse edilen bir kuruluşun COVID-19’a yanıt olarak gidecek güvenli bir evleri olmayan seks işçileri kadınlar için yapabileceği şeyler en azından onların sektörden güvenli bir şekilde çıkmalarına yardımcı olmak için hükümetten fon tahsisi talep etmek ve istismara maruz kalan bu kadınları evde kalmakla tehdit etmek yerine, kadın ticaretinin yasaklanması konusunda ısrar etmek.
Ancak NZPC seks işçiliğiyle ilgili gerçek zorlukları görmezden gelme eğiliminde. Zira NZPC programları koordinatörü Dame Catherine Healy, 2017’de yayımlanan makalesinde bir yandan seks ticaretinden çıkmak isteyen kadınlar için ‘güvenli evlerin’ açıldığını duyururken, bir yandan da ‘yalnızca yüzde 10’luk bir kısmın bu konuda yardıma ihtiyacı olduğunu’ iddia etmişti. Healy’in bu açıklaması ne küresel araştırmalar, ne kadınların anlatıları ne de NZPC’nin gerçekleştirdiği anket sonuçlarıyla örtüşüyor.
Bu başka bir duruma daha dikkat çekti: Seks işçiliği krizden kazanç sağlayan bir endüstridir ve bu kriz bir istisna olmayabilir.
İşgücü cinsiyet ayrımcılığını barındırır. Bu, cinsiyete dayalı maaş farkı kampanyalarının da dikkat çektiği bir konu. Zira, Yeni Zelanda’nın hemşirelik personelinin yüzde 92’si ve öğretim personelinin yüzde 72’si kadın. ‘Feminenleştirilmemiş’ sektörlerde, kadınlara daha az ödeme yapılıyor, bu alanlarda kadınların işlerini kaybetme riskleri daha yüksek. Şirketlerin personel çıkardığı durumlarda bundan en fazla etkilenenler kadınlar oluyor.
İşte ‘krizler‘ bu şekilde ortaya çıkma eğiliminde ve seks ticaretinin genişlemesinin bir nedeni de onlar. Çünkü kriz esnasında kadınların kendilerine ve varsa çocuklarına bakmaları gerekir. Erkekler ise koşullara bakmaksızın kadınların bu çaresiz durumundan faydalanacaktır. Zira salgın krizinden faydalanarak COVID-19 temalı pornografik filmler çekildi bile.
Eğer Yeni Zelanda’da seks ticareti, kadınların savunmasızlığı ve COVID-19’dan kaynaklanan ekonomik kriz nedeniyle genişliyorsa, bunun aynı zamanda virüsün yayılmasına neden olacağı aşikar. Ülkedeki frengi vakalarının sayısının 2013 yılında 82 iken, 2019’da 548’e yükseldiğini biliyoruz.
Tüm bunlar ortadayken, NZPC yine de kadınlara prezervatif ve broşür dağıtarak seks işçiliğinin meşrulaşmasını teşvik etmekten başka bir şey yapmıyor. Bu endüstriden çıkmak isteyenlere yardım etmediği gibi, bu kadınların sayısını da küçümsüyor. Bu yüzden NZPC’nin kadınları tehlikelerden koruması beklenemez.
NZPC, kadınlara hiçbir çıkış yolu sunmuyor. Kadınları tehlikeden korumuyor.
NZPC, ‘şiddet uygulayan müşterilerle başa çıkmaları’ için kadınlara “Mümkün olduğunca çok gürültü yapın. ‘Yangın’ diye bağırmayı deneyin, böylece o sırada oradan geçenlerin dikkatini çekebilirsiniz. Eğer boynunuzda bir düdük varsa müşterinin kulağında öttürün” ‘önerisini’ vermekle yetiniyor.
NZPC ayrıca ‘önerilerini’ sıralarken, bağırmanın ters etki yaratabileceğini çünkü bunun bazı müşterilerin hoşuna gidebileceğini de söylüyor.
Ülkede karantina ilan edilmeden önce, 19 Mart’ta liberal haber sitesi Spinoff, ‘Covid-19: İnsanlara dokunmak işinizin bir parçasıysa’ başlıklı seks işçilerine atıf yapan bir makale yayınladı. Makalede Healy’nin seks işçileri için şu tavsiyeleri yer alıyordu:
“Webcam kızlığını düşünebilirsiniz. Çok para kazandırmıyor ancak ülkede binlerce seks işçisi olduğunu düşündüğünüzde, en iyi gelir alternatiflerinden biri.”
Aynı hafta Healy, işinin doğası gereği görevinin umutsuz kadınlara yardım etmek olduğunu tamamen görmezden gelerek, kendisinden yardım almak için danışan bir kadına iş arama platformu WINZ’in ekran görüntüsünü göndererek cevap verdi.
Seks işçiliği, pornografi yoluyla aile içi şiddet ile de ilişkilidir ve webcam üzerinden yapılması da bunun başka bir formunu doğurabilir. (Yeni Zelanda’da) Seks işçilerinin videoya alınması ‘halk sağlığı krizi’ olarak adlandırılıyor ve ülkede çocuk istismarcılarının yaklaşık yüzde 54’ünün porno film kullandığı biliniyor. Bu pornoları izleyen erkeklerin çoğunun da salgın sırasında çocuklarıyla evde daha fazla zaman geçireceği apaçık ortada.
Wahine Toa Rising’in kurucusu Ally Marie Diamond’ın dediği gibi:
“Ayrımcılık yalnızca pezevenkleri, müşterileri, genelev sahiplerini ve seks ticaretinden kâr edenleri korur. COVID-19’un kanıtladığı gibi, Yeni Zelanda’daki seks ticaretindeki kadınlar korunmuyor. Daha güvenli değiller, sonuçta 2003’ten önce olduğundan daha fazla tehlike altındalar. Ne zaman gözlerimizi açmaya ve çevremizde olup bitenleri görmeye başlayacağız? Buna başka açıdan bakmanın tam zamanı. ”
COVID-19’un kanıtladığı bir başka şey, bir tehdit yeterince acil kabul edildiğinde ve siyasi irade orada olduğunda, hükümet ve Yeni Zelanda halkının bu tehdidi azaltmakla kalmayacağı, aynı zamanda ortadan kaldıracak bir eylemde bulunmaya istekli olduğu.
Tecrit halindeyken, birçok insan hayatlarıyla ve ilişkileriyle daha içiçe olacak. Fuhuş ve porno hepimizi etkileyecek. İkisi de tecavüz ve metalaştırmaya neden olarak ve cinsel ilişkileri ve içinde yaşadığımız kültürü derinden etkiliyor. Şu anda, bu endüstriler ve normalleşmeleri, evde de dahil olmak üzere birçok kadının ve çocuğu karantina altında tehlikeye atıyor.
Belki de karantinadayken hepimizin göz önünde bulundurması gereken birkaç soru vardır:
Erkeklerin kadınlara ve çocuklara yönelik şiddeti, ortadan kaldırılmaya değer acil bir tehdit değil mi?
Tecavüz, fuhuş ve porno yoluyla normalleştirilip bazıları için kârlı hale getirildiği sürece bitebilir mi?
Bireysel ve toplumsal olarak erkeklerin kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetini hayatımızdan ve kültürümüzden kaldırmak için gerekli adımları atsak nasıl olur?
Renee Gerlich (bağımsız feminist yazar)
Yazı feminist current sitesinden çevrilmiştir.