Yavaş Akademik Çalışma İçin: Zaman ve Yavaş Öğrenim Hareketleri (2)*- Çeviren: Özge Kocakulak
Üretkenlikle ilgili bunaltıcı modern takıntı, yaşamanın tam anlamıyla gerektirdiği kapris ve özgürlüğü reddeder. Anlayışımızı bir gün, hatta bir saatliğine rahatlatmaya cesaret etmeliyiz, evde saatler ve iPhone’ları bir köşeye bırakmalıyız, daha sonra ne olacağını bilememenin heyecanıyla kendimizi çözmeliyiz. (Jenkins, 2013)
Birçok yavaş hareket var. Slow Food hareketi muhtemelen en bilineni. Bu hareket İtalya’da “küçük c” komünist uygulamasından, yani şöyle ki işin ve günlük yaşamın hızını ve organizasyonunu, zamanın birlikte geçirilebilmesi için değiştirme arzusu ve isteğinden ortaya çıktı.(Andrews, 2008) “İyi yaşam” gibi hayal gücü üç nedenden dolayı önemlidir. İlk önce, zaman talebi, toplumsal yeniden üretim faaliyetlerini merkeze alan, maddi ürünlerle ilgili sınıf mücadelesi tarihlerinden belirgin bir kopuş olduğundan önemlidir. İkincisi, kolektif canlılığı ilerletmek ve toplumsal yeniden üretimi radikal bir şekilde dönüştürmenin ne anlama gelebileceğine dair feminist fikirleri canlandırmaktan dolayı. Son olarak, günlük hayatın radikal dönüşümünü acımasızca bir azla yetinmeye yönlendirmek yerine, Slow Food daha duygulara hitap eden bir yol sunar. Bu hareket, yabancılaşmayı reddeder ve düşünme, planlama ve rüya görme, hayal etme ve oynama gibi ciddi insan çabalarını gerçekleştirmek için toplanmayı kucaklar.
Bu ilkeler politik pratiğin işten tıbba, kentsel tasarıma ve çocuk yetiştirmeye kadar her alanda işlediği için yavaşlama kavramının gıdanın ötesinde olduğu yerlerde kolayca uygulanabilir. (Honoré,2005). Yavaşlamanın niyeti hayatımızın çoğunun çılgın hızının bazı sonuçlarını ortadan kaldırmayı amaçlar. Honoré’ye göre (2005,14), “yavaş ve hızlı, değişim oranını tanımlamaktan çok daha fazlasını yapar;” bunun yerine, “var olmanın yolları, ya da hayatın felsefesi…. bu, hayata geçirmek ve anlamlı bağlantılarla- insanlarla, kültürle, işle, yemekle, her şeyle alakalı. Paradoks şudur ki yavaş her zaman yavaş demek değildir” (Honoré, 2005, 14-15).
Fakat yavaş hareketini öğrenime getirmek ne demek? Hartman and Darab (2012), yavaş öğrenmeyi özel olarak pedagoji için yoğunlaşmanın etkilerini tartışan akademik çalışmanın hızlanmasına bir yanıt olarak öngörmektedirler. Entelektüel özgürlüğü “düşünme özgürlüğü” (Hartman&Darab, 2012, 53) , öğretime ve üniversite yönetimine kurumsal yaklaşımların artmasıyla kısıtlanan alan, zaman ve diğer kaynakları gerektirdiğini belirttikleri bir yeniden kavramsallaştırma olarak şekillendiriyorlar.
Yavaşlayarak, dinleyerek ve başkalarının ne söyleyeceklerini okuyarak, deneyimlerimizi ofislerden ve sınıflardan çıkıp genişleterek, en iyi bilim, öğretme ve akıl hocalığını yapabiliriz (Moss, DeBres, Cravey, Hyndman, Hirschboeck& Massuci, 1999). Yaşayarak öğreniriz. Bu makaleye başlandığından beri, bu kolektifin üyeleri bir çocuğun doğumu, düşük nedeniyle bir çocuğun kaybı, boşanma, ebeveynlerin ölümü, sağlıkları iyi durumda olmayan ebeveynlere bakma gibi bizi çocuk bakımı politikasından şehir ulaşımına ve tıbbi bakım sigortası kapsamında her konuda plansız uzman yapan deneyimlerle başa çıktı. Bunlar ve diğer deneyimler, meslektaşlarımızın desteğiyle günlük yaşamın zor gerçeklerinde gezinirken birbirimize ( ve öğretimimize) şefkatli olmayı öğretti. Lawson’un iddia ettiği gibi (2007), hepimiz önemsenmek isteriz ve başkalarını önemseriz, ama bu önemseme neoliberalizm altındaki özel alanlarda gerçekleşir. Dünyada yaşamak, değiştirmemiz gereken kurumları ve politikaları ortaya çıkartır. Başkalarıyla yaşamak ve onların ihtiyaçlarına karşılık vermek hiçbir ölçünün ölçemeyeceği şekillerde bizi (ve insana) alakalı kılıyor. Bu önemseme özel zamanlarda ve alanlarda saklanmaktan çıkmalı.
Bu zamanı nasıl yaparız? Meyerhoff, Johnson and Braun (2011) zaman kıtlığındaki bir neoliberal üniversite ortamında iş için “daha fazla zaman ayırmak” bir amaç değil; bunun yerine biz zamanı değiştirmeliyiz der. Agamben (1993), Negri (2003) ve Casarino’dan (2008) esinlenerek, diyorlar ki “ aradığımız şey daha fazla zaman olmamalı, onun kadar önemli olan, ama olaylı zamandan farklı olarak; sadece kapitalist gelişmenin doğrusal zamanında çalışmak için daha fazla zaman değil, daha ziyade çalışmamızın koşulları – bireysel ve toplu olarak- kendini üreten, kendini ortaya koyan ve kendini farklılaştıran hareket haline gelebilir” (487). Bu, “kolektif kapasitemizin mutluluk verici bir şekilde genişlemesine” (488) olanak sağlar; bu amaçla, üniversitenin yeniden şekillenmesinde ortak öğrenme zevkini ve asalak, sömürgeleştirici zamanı teşvik eden “emek örgütlenmesi, yönetim ve pedagoji konusunda kolektif deneyler” (485) olarak adlandırıyorlar.
Yavaş öğrenmenin iş gücü politikaları
Zamanı almak, yapmak ve dönüştürmek, sorumluluğu bireye devrederek ve iktidar yapılarından uzaklaştırarak, sadece yapılacaklar listesinde başka bir şey haline mi geliyor?
İnsanların eğitimlerine zaman ayırmalarını sağlamak için başka bir çaba düşünüyorum. Bu organizasyon, insanları, özellikle görev süreleri boyunca, diğer akademik taleplerin üzerinde, yazılarını ilk sıraya koymaya teşvik eder ve bunu yapmak için stratejiler sağlar. Bu organizasyon spesifik olarak çeşitlilik üzerine yoğunlaşır, ve bu yüzden kadınlar için zorluklar, farklı renklerdeki insanlar ve yeterince temsil edilmemiş grupları ( ekstra hizmet taleplerine maruz kalanlar) kabullenir. Fakat, bu yaklaşım birey üzerine odaklanır; kişisel güçlendirme, kişi ne yapabilir: öncelik, hayır demek, planlar yapmak, hesap verilebilirlik yapıları oluşturmak ( örneğin, yazma grupları), ve böyle daha bir sürü örnekle devam edebilir, böylece her iş gününde 30-60 dakika yazılabilir. Bir yandan, bu stratejiler muhteşem görülüyor. Diğer bir yandan, haftalık “motive edici” e-maillerden, her gün yazmadığım için başarısız olduğuma dair panik duygusuyla sık sık kayıp gidiyorum; Süper-kadın-akademik olmak için çok daha fazlasını yapmak zorundayım ve hepsini yapmam lazım ( ve şu ana kadar ne yaptıysam benim için işe yaradığına dair kanıtlarımla birlikte tam zamanlı bir profesörüm!)
Bu tarz bireysel stratejiler neoliberal üniversitelerin hızlı adımlarından geri adım atmaya çalışmayı önerse de, daha fazla iş ve az zaman yaratmak bu stratejilerin doğasında olması mümkündür. Davranışların değişmesine odaklanarak ( iş-hayat dengesine ulaşmak), farklı bir öğrenme, öğretme, yazma ve çalışma organizasyonu için kurumlarımızdan talepte bulunulmasına önem verilmiyor. Bu kişiselleştirilmiş eğilim, yavaşlığa yönelik kendi çabamızda sorun yaşadığım bir trend.
Kurumlar içinde ve arasında, üniversitenin bir iş yeri ve öğrenme ortamı olarak temelde yeniden yapılandırılmasını savunuyoruz. Amacımız neoliberal zamanın bireyselleştirilmiş deneyimlerinden kolektif eyleme geçmek, tam olarak hepsini yapmak için yoğunlaştırılmış baskılara direnmek ve/veya bazıları için ‘yavaşlığı’ mümkün kılan elitist yapıları yoğunlaştırmaktır. “ bu yüzden problem” der yazar Martell (2014,40) “ hız değildir, ama hızı kontrol altına almaktır. Bu ayrım önemlidir çünkü meselenin özünü yavaştan kendi kaderini tayin etmeden yavaş ilerleyebilmek yerine çevirir. Bir kolektif olarak, sadece kişisel olarak gelişmeyle değil, aynı zamanda kurumsal ve yapısal dirençle de ilgileniyoruz.
Yakın zamandaki araştırmalar gösteriyor ki destekleyici çalışma alanı insanları kapasitesinden daha fazla çalışmanın en tehlikeli ve negatif etkilerine daha az duyarlı yapıyor (Westring, 2014). Çalışanların otantik benliklerini iş yerine getirebildikleri ve iş hayatı zorlukları için destek arayıp kazanabildikleri yaşamın iş dışı yönlerinin tanınması ve takdir edilmesi en önemli faktörlerdendir. Bazılarımız bunu yapabilecek ve çalışma ortamının yapılanma şeklini etkileyebilecek bir konumdadır; kişisel ve profesyonel yaşamlarımızda başkalarına yavaşlama yeteneğini sunma zorundalığına sahibiz. Yavaş bilim toplu olarak tasavvur edilen, toplumsal yeniden üretim, ırkçı, engelci ve sınıf hiyerarşilerinin sorunlarıyla boğuşabilir: politik bir potansiyele sahiptir. “Gerçekte yeniden tanıtmanın yavaş olduğu şey; insan olmak ve iyiliktir. Yavaşlık bunun bir kısmıdır ama özerklik, bağımsızlık daha büyük bir sorundur” (Martell, 2014, 41). Bizim amacımız kendi belirlediği iş yaşamlarının herkes için mümkün olduğu yaşam ve çalışma ortamları yaratmaktır.
Great Lakes Feminist Coğrafya Kolektifi, pek çok zorluk üzerinde düşünme ve değişim için alternatif stratejiler hayal etme ve önermeye yönelik bir girişimdir. Bizim kolektifimiz, Amsterdam’daki (Ross, 2015) protestolar ve kendi üniversitemizdeki (Chiose, 2015) grev hatlarından, fast food restoranlarında ( http://fightfor15.org) 15 dolarlık saatlik ücret karşılığında Adjunct Action ( http://adjunctaction.org) tarafından uygulanan sınıf başına 15.000 dolarlık maaşa kadar, üniversitede ve ötesinde çalışmaları yeniden çerçevelemek için daha geniş bir hareketin parçasıdır. Bu işçi hareketlerini öne sürdüğü gibi, sadece üniversitelerimizde değil, aynı zamanda dünya genelinde farklı sektörler ve mücadeleler arasında dayanışma yaratmanın zamanı da radikal bir değişim için hazır.