Yalnızlaştırılma Karşısında Dayanışmayla Varolma – H. Melis Yılmaz
Yalnızlaştırma politikaları, pandemi, içimizdeki mücadeleler, dışsal her türlü olumsuzluklar çok temel bir gerçeği yok edemiyor, ve bu yok edilemeyen gerçek ne yapıp ne edip bizi bir araya bir şekilde getiriyor; umut etme kararlılığı.
Suya ve ekmeğe ihtiyacımız olduğu kadar umuda da ihtiyacımız var. Bugün bunu, daha önce algıladığımdan farklı bir seviyede kavramak beni çok mutlu etti ve kendime getirdi; çünkü bir kez daha gördüm ki, her ne kadar pandemi nedeniyle uzakta olsak da birbirimizden, mücadelelerimizde, sorunlarımızda ve hissettiklerimizde asla yalnız değiliz. Tabii ki bazı problemler, mücadeleler ve hisler ortak, ama asıl demek istediğim şey, kendimizi dünyanın herhangi bir yerinde, okulumuzdan, sevdiklerimizden, özgürleştiğimiz yerden koparılmış, kocaman sorunlar karşısında küçücük ve önemsiz, kaygılarla ezilmiş ve yalnızlaştırılmış hissederken, biri, ve başka biri, ve biri daha, ve evet, bir kişi daha aynısını hissediyor, aynı anda.
Pandemi bizi yalnızlaştırdı, her ne kadar Zoom gibi platformlar üzerinden buluşsak da, en nihayetinde hâlâ iki boyutlu görüntülere bakıyoruz ve karşımdaki benim ekranım, arkadaşım değil. Her ne kadar okul devam etse de, sanki üniversite öğrencisi değilim ve derslere katılıyor gibi değilim de, daha çok öylesine bir Zoom davetine cevap veriyor gibiyim. Derslerim, bana üniversite hayatından kalan tek şeyler olduğu için onlara sıkı sıkı tutunsam ve ciddiye alsam da, odamdan derse girerken kendimi kampüste, sabahın ders yoğunluğu arasında koşuşturan öğrencileri ve kuyruk sallayan köpeklerini görürken hissettiğim kadar üniversiteli hissedemiyorum. Özgürleştiğim, müthiş bir öz-keşif alanına girdiğim Ankara ve üniversitem bir anda ellerimden kayıp gitmiş gibi hissediyorum hâlâ.
İnternet bizi birbirimize bağlasa da, çok güvenli olduğunu söyleyemeyiz. Özellikle kuir kadınlar olarak çok sıkıntı yaşıyoruz, çünkü dijital alanda verdiğimiz mücadele –özellikle sosyal medyada- uzun süredir devam ediyor olsa da, Zoom, Skype vb. platformların ve tabii sosyal medyanın, bizim güvenliğimizi ne kadar temin ettiklerini bilmiyoruz. Bunun yanı sıra, birçoğumuz psikolojik, sosyal, ekonomik, hatta belki cinsel ve/veya fiziksel şiddet gördüğü, kabul edilmediği, varolmak için 7/24 mücadele vermek zorunda kaldığı evlere geri dönmek zorunda kaldı. Kimisi eve dönmemek için yurtta kalmaya devam ediyor, kimisi kendi evi varsa eğer, o evi elinde tutabilmek için savaşıyor, belki de birileri sığınma evlerinde mücadele ediyor… Tek yaşamadığımız yerlerde, dijital platformların güvenlik hakkında oluşturdukları soru işaretlerine ek olarak, duyulma korkusu da var. Pandemide hepimiz yeni mücadalelere girmek, yeni sorunlara göğüs germek ve yeni soru işaretleri arasından bir gelecek görmeye çalışmak zorunda kaldık. Üstelik yalnızlaştırılmışken. Bu yalnızlaştırılmak sadece fiziksel de değil, inatla eril dil kullanan medya, kuir varlığını yok sayan politikacılar, kadınların sorunlarına asla çözüm getiremeyenler ve bunlardaki sorumluluğun asla failler tarafından kabul edilmemesi bizim adımızın görünmezleşirilmesine hizmet ediyor. Çok olumsuza değindiğimin farkındayım, ama bunları söylemedeki tek amacım bunları dile getirip ilerlemek, çünkü, yalnızlaştırma politikaları, pandemi, içimizdeki mücadeleler, dışsal her türlü olumsuzluklar çok temel bir gerçeği yok edemiyor, ve bu yok edilemeyen gerçek ne yapıp ne edip bizi bir araya bir şekilde getiriyor; umut etme kararlılığı. Ne kadar işe yarıyor istediğiniz kadar tartışabilirsiniz, ve evet, her sorunu çözmediğinin de farkındayım, ama bana muhteşem bir güç verdiğini de asla inkar edemem, hâlâ bir nebze yalnızlaştırılmış hissetsem de.
Son zamanlarda Türkiye’deki Me Too (Ben De) hareketinin kazandığı güç, kadınların “Ben korkmuyorum, söylüyorum,” demesi ve, “Ben korkuyorum, ama yine de söyleyeceğim,” demelerindeki güçleri, cesaretleri ve kararlılıkları bana çok güç verdi. İfşalar karşısında, ve bu ifşaların yarattığı değişimler karşısında ben titredim. Titredim! Titredim, çünkü tekrar ve tekrar ve tekrar ve usanmadan bir kez daha anladım ki BİZ ÇOK GÜÇLÜYÜZ! Biz çok, çok güçlüyüz! Bir daha mı söylesek? Biz çok güçlüyüz! Kendi hikayalerini anlatan bu kadınlar, aslında sadece kendi hikayelerini anlatmadılar, onların hikayaleri başka başka kadınların da yaşadıklarıydı belki, ve başlarına gelenler hakkında konuştuklarında kesinlikle sadece kendileri için konuşmadılar; konuştukları, anlattıkları, hayatının bir yerinde bir haksızlığa, bir tacize uğramış veya bunlara karşı mücadele etmiş/eden kişilerin de düşündükleriydi; “Uykularınız kaçsın!”
Olup biten her şeye rağmen, varoluşumuzun ta kendisiyle ve dayanışmamızla buradayız. İstemediğimiz yerlerde olsak da, zorlansak da, varoluşumuz kendi başına bir isyan, hatta, Karikatür Okulu çizeri Bengisu’nun bir işine (Kuir Günler – “Var Oldum”) atıf yaparak onun dediğini ben de bir daha söyleyeyim; varolmak bile bir aktivizm! Birbirimizin varlığını hissetmekten vazgeçmemeye çağırmak istiyorum ben herkesi. Ben buradayım, sizi hissediyorum. Bataklıktan beraber çıkacağız!