FEMİNİST YOLDAŞLIK ÜZERİNE- Gülşah Şahin
” Yürüdüğümüz yol oldukça dikenli ve sürekli birileri eksiliyor, eksiliyoruz. Biz kadınlar heteroseksüel türcü patriyarkal sisteme karşı; sınıflar,cinsiyetler ve türler arasında eşitliğin sağlandığı, barışın egemen olduğu, özgür bir dünya tahayyülü ile düştük yola. Bu yolda bir kişi daha eksilmemek için birbirimizin haklarını-hayatlarını savunmaya, erkek egemenliğini yıkıp yerine feminist bir dünyayı koymaya söz verelim. Yolun sonuna geldiğimizde birbirimizin yaralarını yine biz saracağız, bunu biliyoruz. Birbirimize yurt olmaya ve feminist bir yurt yaratmaya yürüyelim.”
”Farklı topraklarda, aynı dalda yeşeren tomurcuklarız.
Kadından kadına bir fısıltı bu, sonu isyana çıkan”
Geçen yıl Nesrin Sutude’nin ardından söylemiştik bu sözü, hep bir ağızdan. Beyaz Çarşamba eylemlerini birçoğumuz hatırlarız; İran’daki kadınlarla aramızda feminist yoldaşlığın en görünür hallerinden biriydi o dönem. İran’dan Türkiye’ye beyaz çarşaflar, tülbentler sallanıyordu dört bir yanda. Balkonda, evde, iş yerinde, sokakta, adliye önünde, üniversitelerde…
Pandemi sürecine dönelim şimdi de; kendimizi en sıkışmış hissettiğimiz, nefes alamadığımızı düşündüğümüz anlarda bir pencere görevi görüp nefes almamızı sağlayan şey neydi? Bir düşünelim. Özgürlük bazen bir pencere oluyor bazen ise feminist bir yoldaşının sana kendini güvende hissedebileceğin bir yurt olması. Her birimiz farklı bir feminist yaşamın tezahürüyüz elbette, birbirimizin tekrarı değiliz. Ama her kadının hayatında ona güç veren, öz gücünün farkına varmasına yardımcı olan, ona yürüdüğü dikenli yollarda yoldaşlık eden bir kadın bulunuyor.
Birbirimize yoldaşlık etmek için gerçekten tanımamız gerekiyor mu birbirimizi? İsmini dahi bilmiyoruz çoğumuzun. Yolda şort giymek, gece dışarı çıkmak, tacize ses çıkarmak, feminist özsavunma yapmak bir kadının tanımadığı binlerce kadını cesaretlendirmesine yol açıyor aslında. Veya feminist özsavunma atölyelerinde yan yana gelip birbirimize deneyimlerimizi anlatmak bir direnişi aktarmak demek aynı zamanda.
Kadının direnişi kadına mirastır!
Etrafımda yakından tanıdığım iki kadın vardı fakat birbirlerini tanımıyorlardı. Biri hayatı boyunca karşılaştığı zorluklara karşı yüzük parmağına sürdüğü siyah renk ojesiyle direnen, diğeri ise tırnağına süreceği ojeye dahi müdahale edilen ve buna karşı feminist özsavunma yöntemleri arayan bir kadındı. Bir gün sohbetimiz esnasında ona siyah oje hikayesinden bahsetmiştim. Üzerinden oldukça uzun zaman geçti, yine bir sohbetimizde ”Bugün normalde oje sürecektim, fakat yine oje sürmeme izin verilmedi. Rengi fazla koyuymuş(!). Ben de sadece yüzük parmağıma siyah oje sürdüm ve beni engelleyen kişiye o tırnağımı gösterdim. O, hareketimin ne anlama geldiğini bilmiyordu. Ama olsun, ben biliyordum. Ben bugün direnişimi gösterdim. ” dedi.
Bir kadının direnişi diğerine nasıl miras kalabilir, nasıl hayatta tutar; kadınlar birbirlerine binlerce farklı şekilde feminist özsavunma halini nasıl öğretebilir o gün öğrendim. Ben de direnmeyi feminist yoldaşlarımdan öğrendim, keza yoldaşça güveni de öyle.. Nesrin Sutude ile aynı yaşamı paylaşıyoruz hepimiz, sadece İran’daki değil dünyadaki bütün kadınlarla aynı yaşamı paylaşıyoruz. Özellikle İstanbul Sözleşmemiz, hayatımız,haklarımız elimizden alınmaya çalışılırken gelin en yakınımızdaki kadından dünyanın öbür ucundaki kadına dek birbirimize feminist yoldaşlık sözü verelim:
” Yürüdüğümüz yol oldukça dikenli ve sürekli birileri eksiliyor, eksiliyoruz. Biz kadınlar heteroseksüel türcü patriyarkal sisteme karşı; sınıflar,cinsiyetler ve türler arasında eşitliğin sağlandığı, barışın egemen olduğu, özgür bir dünya tahayyülü ile düştük yola. Bu yolda bir kişi daha eksilmemek için birbirimizin haklarını-hayatlarını savunmaya, erkek egemenliğini yıkıp yerine feminist bir dünyayı koymaya söz verelim. Yolun sonuna geldiğimizde birbirimizin yaralarını yine biz saracağız, bunu biliyoruz. Birbirimize yurt olmaya ve feminist bir yurt yaratmaya yürüyelim.”