Sex & Love Around The World – TOKYO / Ayşe Bezeğiş
Bu yazımızda Sex & Love Around The World belgeselinin Japonya toplumunun kadınlara verdiği rolleri, kadınların cinselliğini,
kadınların yaşayışlarını anlatan Tokyo bölümünü ele alıyoruz.
Yaşadığımız kapitalist patriarkal sistem, ülke, şehir, coğrafya farketmeksizin kadınları her alanda ikincil gören, metalaştıran ve
cinsel obje haline getirmeye çalışan, kadınları bedeninden doğru her anlamda sömüren bir sistemdir.
Bu yazımızda Sex & Love Around The World belgeselinin Japonya toplumunun kadınlara verdiği rolleri, kadınların cinselliğini,
kadınların yaşayışlarını anlatan Tokyo bölümünü ele alıyoruz.
Tokyo ; pek çok insan tarafından kadınların, erkeklerin arzularını tümüyle karşıladığı, erkek memnuniyeti üzerine kurulu
bir yer olarak bilinmektedir. Kadının metalaştırıldığı, tamamen erkek odaklı bu yaşayış biçiminde, bazı kadınlar bu duruma isyan
etmekte,bunun çözümü olarak da bekar kalmayı tercih etmektedir.
Kadınlar cinsel tatminiyetlerini ise çizgi romanları, Anime , Manga karakterlerini okuyarak sağlamaktadır.
17. yy.da erotik resim sanatı olarak ortaya çıkan “Sunga” ilerleyen süreçte evlenmeden önce kadınlara ” Cinsellik eğitim klavuzu”
adı altında hediye edilmektedir. 17. yy ile 19. yy arası edo dönemi “cinsel özgürleşme” ile biliniyor ve her evde sunga bulunuyor.
Sunga, bir japonya kültürü olarak devam ederken 19. yy ortasında batıya açılan japon piyasasıyla, japonya Meiji devrine geçmiş
bulunmaktadır. Batı standartları uygunsuz bulduğu bu kültürü yasaklayarak evlerden toplama kararı çıkarır ve cinsel özgürleşme dönemine olan
saldırılar bu tarz kısıtlamalar ve yasaklarla devam eder.
19. yy ortalarında ise Japonyada makbul erkek profili 22.00 dan sonra eve gelen ve evi sadece uyumak için kullanan, yaşantısını ev dışında kuran
bir biçimdeydi, kadınlar ise çocuklarıyla birlikte uyur ve birlikte yaşadıkları erkek ile cinsel birliktelikleri 10. seneden sonra
tamamen kesilirdi, bunun dışında yaşam süren insanlar ayıplanır ve toplum tarafından kabul edilmezdi.
Erkekler çok eşliliği olağan yaşarken kadınlar,ihtiyaçlarını gizli bir şekilde gerçekleştirirdi,
bu cinsellik olabilir ilgi olabilir dertleşmekk olabilir.
19. yy aynı zamanda Amerika ve İngiltere için Victoria dönemiydi. Bu dönemin belirgin özelliği yine erkek egemenliği, erkek
mutluluğu ve kadınlara erkek merkezli bu yaşayışın dayatılmasıydı. Kadınlar mutlu rolü yapmak zorundaydılar.
Erkek için çok eşlilik olması gereken kılınırken kadın için ise buna sessiz kalması ve İstemedikleri bu yaşayışa katlanması
dayatılırdı.
Asırlar öncesinden beri gelen japon geleneği ve kabul edilen yaşam biçimi, özellikle beyaz yakalı erkeklerin para karşılığında
sosyal-cinsel hizmetler ile şımartılıp memnun edilmesi üzerineydi.
Günümüze döndüğümüzde ise Japonya da bir çift tüm bu makbul erkek ve makbul kadın rollerini reddederek yeni,eşit bir yaşam kurmaya başlamış ve
mutlu insan profilini yeniden inşa ederek örnek teşkil etmişlerdir.
kadınlar toplum, sistem tarafından dayatılan bu rolleri kabul etmiyor ve kendi benlikleri doğrultusunda
verdikleri kararlara göre yaşıyorlar, sokakta el ele tutuşabiliyorlar, sarılabiliyorlar.
Kadınlar dünyanın dört bir yanında bu eril tahakküme karşı direnmekte ve ataerkil sisteme rest çekmektedir.
Bir sonraki yazımızda Hindistan’ın Delhi şehrinden bahsedeceğiz..